Dr. Bernard Nathanson kürtajın uygulanış safhalarını 1984 yılı yapımı Abortion The Silent Scream adlı filme çektirip yorumladı: Kürtajın yapılma safhaları hassas aletler ve ultrasonla filme çekildi. Kürtajı yapan evli olmayan genç bir doktordu. İki ayrı kürtaj kliniğinde çalışıyordu ve binden fazla kürtaj yapmıştı. Kendisinden filmin editörü olmasını istedik, kabul etti.
Filmi seyretti, editör oldu ama odadan çıktıktan sonra bir daha kürtaj yapmadı. Kamerayla çekim yapacak kadın da özel olarak seçilmişti. Bu kadın kürtajı şiddetle savunan bir feministti. Ancak, kendi eliyle görüntülediği filmi seyrettikten sonra kürtajla ilgili konularda hiçbir tartışmaya katılmadı. Önce yahudi sonra ateist olan ve kürtajın kralı olarak bilinen Amerikalı doktor Bernard N. Nathanson (1926–2011) hayatı boyunca çoğu ücretsiz 60.000 kürtaj yapmış. Gelişen ultrason teknolojisi ile gerçekleri daha net gören Nathanson, büyük bir dönüş yaparak kürtaj karşıtı bir tavır almış ve 1996 yılında Hıristiyanlık dinini seçmiştir.
Sessiz Çığlık: Şimdi Tüm Dünya Gerçeği Görecek Filmde, önce bebek ana rahminde rahatça hareket ederken görüntüleniyor. Kürtajı yapan kişi rahme müdahale ettiği zaman, çocuk bir an dona kalıyor. Müdahalenin aksi istikametine, rahmin diğer tarafına doğru kaçmaya çalışıyor. Kalp atışları 140′tan 200′e çıkıyor. Kürtaj yapan kişi çocuğu ararken, çocuğun dehşetle ağzını açtığını görüyorsunuz. Sonra kürtaj yapan el ona doğru uzanıyor! Çocuğun ağzı öylesine açılıyor ki, çığlık atışını filmde görebiliyorsunuz. Kürtaj yapan kişi onu başından tutuyor ve başını vücudundan ayırıyor. 12 haftalık bebekten geriye birkaç doku artığı kalıyor. Bu, kürtaj çeşitlerinden sadece birisidir. Kürtaj yapanlar anestezi uzmanı arasında gizli bir dil vardır. Baş bir numara olmak üzere, çocuğun vücudu numaralandırılıyor. Anestezi uzmanı kürtajı yapana soruyor: 1 numara çıktı mı? Bitirdik mi?
Kürtajı yapan ya da olmayı kabul eden insanlar acaba bir hayatı katlettiklerinin farkındalar mı? Kürtajı hikayesinin satırlarını bile okurken insan ürperdiği halde nasıl olur da hissettiği, yaşadığı bir şeyden dehşete kapılmıyor ve korkmuyor? Aslında iş bununla da kalmıyor, insanoğlu vahşetini bir kürtajdan arta kalan ceninlerin kullanımıyla sergiliyor. Nitekim kozmetik firmalarının ürünlerine kürtajla alınmış bebeklerin ceninleri kullanılıyor. Başta Fransa‘da kullanılmak üzere birçok 3. dünya ülkesinden getirilen kürtajla alınmış bebeklerin kozmetik firmalarına satıldığı bildiriliyor. Bunun delili olarak da ABD ve Avrupa’da kamyonlar dolusu ceninin ele geçirilmesi gösteriliyor. Kozmetik sanayinin imparatoriçesi Yahudi asıllı Helena Rubinstein‘in ürünlerinin reklamlarında cildin gen ve yaşayan hücrelerle güzelleştiği belirtiliyor. Gelin görün ki, bu ürünlerin yapımında kullanılan Kollajen adlı maddenin ceninden elde edildiği ya bilinmiyor ya da bilinmezlikten geliniyor ve zavallı güzellik düşkünü insanlarda ciltlerinin güzelliği için kullandıkları kozmetik ürünlerinin mayasında, katledilen bir hayatın var olduğunun farkında bile değiller. Yoksa aksi olarak vahşetle güzellik olmaz’ düsturundan çok mu uzaklar ?
Türkiye’de Kürtaj
Dünya bu vahşette yüzerken Türkiye geri kalır mı? Araştırmalar, Türkiye’nin gizli cenin cenneti olduğunu ortaya koymuştur. Nitekim Türkiye’nin en büyük doğum hastanesi olan ismi bizde saklı kadın hastanesinde çalışan üst düzey bir yetkili kürtajla alınan ceninlerin kozmetik firmalarına satıldığını söylüyor. Adının açıklanmasını istemeyen yetkili, kozmetik firmalarının kürtaj yapılan bütün hastanelere eleman gönderdiğine dikkat çekerek bu elemanların ceninleri satın alma işlemini son derece gizli yürüttüklerini ve bu ticaretten hastanelerden hayli yüklü gelir de elde ettiğini kaydediyor!
Türkiye‘de yasal kürtaj süresi 10 hafta (2.5 ay) dır. Gebeliğin tıbben sakıncalı olması durumunda ise (anneyle ilgili gebeliğin riskli olduğu hastalıklar, bebeğin ileri derecede sakat olduğunun ya da öldüğünün belirlenmesi gibi) kürtaj uygulaması için yasal süre 10 haftayı aşabiliyor. İslam dininde ise hadisler ışığında anne karnındaki bebeğe 120 gün (4 ay) sonra ruh üflendiği belirtilmektedir.
1902 yılından beri kendisini çirkin hisseden kadınları güzelleştirmekle görevli Amerikalı kozmetik firmasının kurucusu ve güzellik patroniçesi Polonyalı yahudi kadın Helena Rubinstein (1870-1965)
Nerede kaldınız sevgili hayvanseverler ?
Özellikle internet ve e-mail ortamlarında sıcak yaz aylarında kampanyalar yapılır. Bunu yapan kişilerin insanî hassasiyetleri beni hep etkilemiştir. Şöyle derler: “Havalar çok sıcak. Lütfen kapınızın önüne birer tas su koyun, evsiz kedi ve köpekler susuzluktan ölmesin diye” Böylesi hassas olanların kalkıp kürtajı savunması bana çok çarpıcı geliyor. Keza, “Sakızlarınızı yere atmayın, kuşlar onları yem zannedip yutuyor ve boğulup ölüyorlar” diye kampanya yapabilecek kadar hassas görünenlerin göbeklerine bedenim benimdir diye yazıp sonra da kürtajı savunmaları çok acıklı geliyor bana. Minicik bir kediyi ezerek öldüren adamı, dünyanın en zalim ve sapık kişisi ilan edeli kaç yıl oldu? Kuşu, kediyi, köpek yavrusunu bu kadar düşünenlerin, insan yavrusunu parçalayarak öldürmeyi bu kadar kolaylıkla savunması bana zalimce geliyor.
Bir tuhaflık daha var. Kürtaj meselesinin neredeyse sadece tecavüze uğrayan kadınlar üzerinden tartışılması da, bu toplumun sosyal açıdan hasta olduğunun göstergesidir. Tartışan tarafların anlamadığı, anlamak istemediği konu şudur: Mesele kadın bedeni meselesi değildir, olmamalıdır. Mesele hayat hakkı meselesidir. Geçenlerde içim yana yana kürtaj ile ilgili çekilmiş bir film izledim. Bu filmi, vicdanı olan hangi ana-babaya izletsek, değil kürtajı savunmak, bir insan olarak bu meseleden bahsetmeyi utanç sayar. Bebeğin bedenine numaralar veriyorlardı filmde. Mesela bebeğin kafasına ‘bir numara’ diyorlardı. Bir numarayı çıkardık! Kafayı kopartarak alırken bunu söylüyorlardı. Kürtaj öncesi ana rahminde rahatça hareket eden bebeği görüntülüyordu belgesel. Sonra ilk müdahaleyle birlikte çocuğun şaşkınlığı, ardından müdahalenin yapıldığı istikametin tam tersi yöne gitme çabası bariz şekilde belli oluyor. Kalp atışları normalin iki misline tırmanıyor. Ve ilk temas durumu. Ağzı öylesine bir açılıyor ki, sessiz bir çığlık yükseliyor adeta. Sonra parça parça alınıyor minicik beden. Geriye sadece birkaç doku parçası kalıyor. (Nedim Hazar)
Kürtajın dini boyutu hakkında bazı önemli bilgiler
Çocuk aldırtmak veya düşürmek dinen kabul edilebilecek bir zarurete dayanmadıkça cinayet sayılmaktadır. Ananın hayatını tehlikeye düşürücü her vaziyette, kürtaj, mesleğinde mahir bir doktorun kararıyla olursa caizdir.
Hanefi mezhebine göre doğuma mani olmayı mübah kılan mazeretler şunlardır:
1- Hamileliğin, emzirmekte olduğu çocuğun sütüne zarar vermesi ve babanın sütanne tutacak güçte olmaması,
2- Ortamın bozuk olup İslamı terbiyenin mümkün olmaması,
3- Kadın hasta olup, uzman ve müslüman tabip tarafından, hamileliği sebebiyle hastalığının artacağının ve bir hastalığın ortaya çıkacağının söylenmesi.(17)
Görüldüğü gibi fakirlik ve rızık meselesi bu konuda doğrudan bir sebep olarak kabul edilmemiştir. Hiçbir zaruret olmadan kürtajın cinayet olduğu zikredilmişti. Şimdi de bu cinayetin derecelerini görelim:
İlk kademesi, meninin ana rahminde kadının menisiyle birleşip hayatı kabul edecek bir vaziyete gelmesidir. Bu vaziyetteyken yuvayı bozmak mekruhtur. Bu devre ilk 40 gündür ve nutfe devresidir. Donmuş kan ve et parçasına intikal ettikten sonra, onu düşürmek veya aldırmak kerahet-i tahrimiye ile mekruhtur. Bu devre 40 ile 80 gün arasıdır ve alaka devresidir. Yaratılış tamamlandıktan sonra, yani 4 aydan sonra düşürmek veya kürtaj yaptırmak bi’l-ittifak haramdır.(18) Çünkü 120 günden sonra cenine ruh üflenir, bir zaruretten dolayı aldırmak bu zaman zarfında (yani ilk 120 gün içinde) caizdir. Çocuk canlandıktan sonra (4 aydan sonra) asla caiz değildir; katildir. (19) Bunu yapanların, şayet çocuk canlı doğar sonra ölürse, katil diyeti vermeleri ve katil keffareti yapmaları lazım gelir. Anne karnında ölürse gurre lazım gelir. Gurre, diyetin onda biridir.
17) Reddü’l-Muhtar, c. 2, s. 380
18 ) İhya Terc. c. 2, s. 133
19) Hukuk-ı İslamiye Kamusu, c. 3, s. 149
Özürsüz çocuk düşürmek, kürtaj cinayettir.
Cenîn, henüz annesinin rahminde bulunan çocuk demekdir. Ceninleri, kasıtlı olarak düşürmeye “Iskat-ı cenîn = çocuk düşürme” denilir ki bu, büyük bir günah ve İslâm hukukuna göre bir cinayettir. Dînin müsaadesine dayanmaksızın bunu işleyenler, cani sayılırlar. Çünkü cenîn, bir insan demektir. Cenîn, canlı ise bunu bilerek düşürmek, bir insanı öldürmek demektir. Cenîn, henüz canlı değilse onu düşürmek, bir masumu hayattan mahrum bırakmak demektir. Bir insanı öldürmek, bir masumu hayattan mahrum bırakmak ise cinayetten başka bir şey değildir. Geçim endişesiyle bu günaha cüret edenler, Allah’a güvenmekten mahrum, güzel bir dinî terbiyeden nasipsiz kimselerdir.
Bir zaruret olmadan çocuk düşürmek cinayettir. Bunu işleyenler, ta’zir cezasına müstahik olacakları gibi gurre denilen, beş yüz dirhem gümüş – 200 gr. altın- tazminata da mahkûm olurlar.
Şu kadar var ki, muhakkak bir özür dolayısıyla bazı ceninleri düşürmek, cinayet sayılmayacağından maddî ve manevî mesuliyeti olmaz. Henüz âzası belirmemiş olan bir cenîn, annesinin hayatına tesir edecek sıhhî bir sebepten dolayı tıbbî bir tetkik ve istişare neticesinde düşürülebilir. Yine bir kadın, çocuğuna süt vermekte iken gebe kalmakla sütü kesilmeğe başladığı ve çocuk için sütanne tedarikine de imkânları müsaid bulunmamakla çocuğun helak olmasından korkulduğu takdirde henüz bir azası teşekkül etmeden cenini düşürmek caizdir. Ancak, bunun için hamileliğin en fazla yüz yirmi günlük olması lâzımdır. Bundan sonra çocuk düşürmek caiz görülmemektedir.
Bir zaruret bulunmaksızın, çocuğu düşürmek için kasden ilaç içmek vesaire de caiz değildir.
Bütün bu günahların yayılmasında herkesin büyük bir mesuliyeti vardır: Aile reisleri çocuklarına, aile fertlerine, ilim-irfan (eğitim) müesseseleri talebeye, kalem sahipleri halka karşı mükellef bulundukları terbiye ve tenvir vazifesini güzelce, lâyıkiyle yerine getirecek olursa bu gibi günahların hiç olmazsa azalması temin edilmiş olur.
Kaynak: Ali Eren – İzdivaç ve Mahremiyetleri