Cinler hakkında merak edilenler adlı ilk yazı serimizde en temel bilgileri vermiştik. Bu ikinci seride ise çeşitli rivayetleri sizlerle paylaşacağız. Şimdi ise o temel bilgilerin yanına yenilerini katarak ve biraz daha detaya girerek, sizleri onların şerrinden korunmak ve onlar hakkında bilgi sahibi olmanızı sağlamak amacıyla, “Cinler hakkında merak edilenler” yazı dizisinin ikinci serisini sizlerle paylaşıyoruz. Cinler hakkındaki yazı dizimizin, ilk serisini okumak için; tıklayın
Şu duayı yapmadan önce, yazıya başlamak istemedim. “Allah, büyü yapanlara, yaptıranlara hidayet eylesin. Eğer hidayetleri mümkün değilse, yaptıkları ve yaptırdıkları büyülerin şerri onlara dönsün ve onları perişan etsin. Allah, görünür görünmez, altan, üstten, sağdan, soldan, önden ve arkadan yanaşan tüm insi ve cinni şeytanlardan, ifrit ve maridlerden bizi korusun. Allah, kem gözlerden, hased edenlerden, nazardan, tüm ümmet-i Muhammed’i korusun.” Amin.
Cinler hakkında bazı rivayet ve bilgiler
El Cehveri der ki: “‘El-Can’ cinin babasıdır. El-Can’ın beyaz bir yılan olduğu da söylenmiştir.”
İbni Ebid-Dünyâ ve diğerleri, İbni Abbas’dan (R.a) şöyle rivayet etmişlerdir: “İblisin asıl ismi, melâike ile beraber olduğu zaman, Âzazil idi. O, dört kanatlı idi. Sonra İblis olmuştur.”
Bazılarına göre bu isim (İblis) Arapçadır. İblâs kökünden gelmedir. Bu fikir pek yerinde bir fikir değildir. Çünkü isimlerde onun benzeri vardır: «İhrit, İhfil ve İslit» isimleri gibi…
İdris El-Evdî Mücahid’den nakl ediyor: “İblis, gök ve yerdekilerin başı idi. Allah indinde, yeryüzüne bir halifenin gönderileceği yazılı idi. İblis bunu gördü ve okudu. Cenabı Hak Meleklere Adem aleyhi selamdan bahsedince, İblis Meleklere Allah tarafından ona secde ile emredileceklerini bildirdi. Ve içinden “Ben ona secde etmeyeceğim” dedi ve bunu gizledi. Meleklere; Allah, yeryüzünde kan döken ve yeryüzünü ifsat eden birini, halife göndereceğini ve ona secde emredeceğini anlattı. Allah; ‘Yeryüzünde ben bir halife kılıcıyım’ buyurunca, Melekler önceden iblisten duydukları malumatı ileri sürerek: ‘Yeryüzünü ifsat edecek, kan akıtacak birini mi Halife yaratacaksın?’ dediler.”
Mükatil ve Cuveybir Ed-Dahhak tariki (yolu) ile İbni Abbas (R.A.)’dan naklediyorlar: “Allah, Ademi yaratmak istediği zaman, Meleklere: “Ben, yeryüzünde bir Halife kılıcıyım” buyurdu. Bunun üzerine melekler dediler ki: “Yeryüzünü ifsad edecek birini mi yaratacaksın?” Bunu dediler: Çünkü onlar orada kalmayı ve ibadet etmeyi sevmişlerdi.”
İbni Abbas (R.A.) diyor ki; Melekler gaybı bilmiş değildirler. Onlar sadece Adem oğullarını Cinler gibi kabul ettiler. Önceden Cinlerin yeryüzünü ifsad edip kanlar döktüklerini biliyorlardı. Bundan Adem oğulları da aynı şeyi yapacaklarını anladılar. Çünkü cinler, Yusuf ismindeki peygamberlerini öldürmüşlerdi. (Yukarıdaki bir rivayette de, Yusuf isminde bir melekten bahsedilmişti. İki ifade çelişiyor gibi görünse de cinlere, meleklerden Peygamber gelme olasılığı olabilir. Bununla ilgili detayları, cinlerle ilgili yazı serisinin üçüncüsünde daha açık izahları olacaktır.)
Cinlerin yaradılış tarihi
Ebu Huzeyfe, (El-Mubtede)de der ki: Bize Osman, ona da Bekir bin El-Ahnes’in anlattığına göre, Abdurrahman bin Sabit El-Kureyşi Abdullah bin Amr bin El-As’dan (R.A.) şöyle nakletmiştir: ‘Allahü Teâlâ, Cinleri, Âdem’den, iki bin sene evvel yaratmıştır.’
Cuveybir, Ed-Dahhak’dan naklettiğine göre İbni Abbas (R.A.) şöyle buyurmuştur: “Cinler yeryüzünün, Melekler de gökyüzünün sakinleri idi. Her semanın bir Melâikesi vardı. Ehl-i semanın her birilerinin kendilerine has namaz, tesbih ve duaları vardır. Her ehl-i sema, altındaki diğer ehl-i semaya nispeten daha çok ibadet ederler. Dua, namaz ve tesbih hususunda onlardan daha fazladır. Böylece Melekler göklerin, Cinler de yerlerin mimarları olmuşlardır.”
Bazılarına göre onlar yeri tam iki bin sene imar etmişlerdir. Diğer bir kısım âlimlere göre ise kırk yıl imar etmişlerdir.
İshak diyor ki: Ebu Ravk İkrime’den, o da İbni Abbas (R.A.)’dan rivayet etmiştir: “Cenab-ı Hak Cinlerin babası Sumiy’yi yaratınca ona, İste bakalım, dedi O da: “Ben şunu isterim: Biz görelim, lâkin görünmeyelim. (Ölünce)toprak altında kayıp olalım, yaşlı olanımız gençleşsin, diye dilekte bulundu. Bu istek kendisine verildi. Hakikaten onlar görürler, görünmezler, öldüklerinde toprak içinde kayıp olurlar, yaşlıları erzel-i ömürdeki bir sabi haline gelinceye kadar ölmez. Sonra Âdem’i yarattı ve ona; “Dile benden” buyurdu. O da; Cebeli (dağı veyahut Cenneti) diledi. Dağ (Cennet) kendisine verildi.”
İshak diyor ki, bana Cüveybir ile Osman anlattılar: “Allah cinleri yarattı ve onlara yeri imar etme işini verdi. Allah’a uzun zaman ibadet ettiler. Sonra Allah’a asi gelerek kanlar akıttılar (cinayet işlediler). Aralarında Yusuf adında bir melek bulunuyordu, onu öldürdüler. Bunun üzerine Allah onlara dünya semasında bulunan meleklerden bir ordu gönderdi. Aralarında iblis de vardı. O, dört bin kişiye kumanda veriyordu. Yeryüzüne indiler, yeryüzünü onlardan kurtardılar ve onları denizlerdeki adalara sürdüler. İblis, beraberindeki askerle birlikte, yeryüzünden hoşlandıkları için oradan ayrılmadılar.”
Muhammed b. İshak Habib bin Ebi Sabit’ten naklediyor: “İblis ve askerleri yeryüzünde, Adem (Aleyhi selâm) yaratılmazdan önce tam kırk yıl ikamet etmişlerdir.”
« Allah’ın Resûlü (S.A.V.) bir hadiste söyle buyuruyor; “Şeytan, insanoğlunun (bedeninde) kanın dolaştığı yerde dolaşıp durur.”
Bugünkü tıp buna kalpten diğer yerlere dağılan ve insanı yaşatan hayvanı ruh ismini vermektedir. İbni Dureyd der ki: “Cin, İnsanın aksidir.(tersidir)” Gecenin karanlığı insanı örtüp gizlediğinde: (Cennehlilleylü ve Ecennehü ve Cenne aleyhi) derler.. Senden gizlenen ve sana görünmeyen her şey için: (Cenneanke) tabirini kullanırlar. Cahiliyet ehli, Meleklere de (gözle görünmedikleri için) cin derlerdi. Cin ve cinnet aynı manadadır. Ha harfiyle El-Hin Cin’den bir nevi olduğunu iddia etmişlerdir.
Peki Hin nedir?
Bu konuda aşağıdaki üç rivayet, sanırım bize Hin’in ne olduğu hakkında bilgi vermede yeterlidir. Saîd b. Ubeyde, Ebu Abdurrahman’dan naklettiğine göre, Hz, Ali (R.A.) şöyle buyurmuştur: «Cin, bildiğiniz gibi cindir. Hin, sakat köpeklerdir.»
Erraciz der ki: “Hin ve Cinden olan teyzelerim oynuyorlar.”
Ebu Ömer Ezzahid’in fikri: “Hin. Cin köpekleri veya aşağı tabakalarına verilen addır.»
Cinlerin nüfus verileri ve bazı çeşitleri hakkında bilgiler
“Allah, mahlûkatı dört sınıf olarak yaratmıştır: Melekler, şeytanlar, cinler ve insanlar. Sonra bunları on kısma ayırmıştır: “Bunlardan, onda dokuzunu melekler, diğer birini de, şeytanlar, cinler ve insanlar kılmıştır. Sonra bu üçünü de ona bölmüş, dokuzunu şeytanlar, birini cin ve insanlar kılmıştır. Sonra cinleri ve insanları da ona ayırmıştır. Ondan dokuzunu cinler, birini de insanlar kılmıştır.”
Bundan şu netice elde edilir: Bütün mahlûkata oranla, insan binde bir, cin binde dokuz, şeytanlar binde doksan, melekler binde dokuz yüzdür. Allah en iyi bilendir.Ebu Ömer b. Abdil-Berre der ki:
“Kelâm ve lisan ehline göre, cin bir kaç mertebede kullanılır: “Sadece cin olarak zikrettiklerinde ‘Cinnî’ denilir. Onun insanlarla beraber yaşayan biri olduğunu kastettiklerinde: ‘Amir’ diye adlandırırlar ki çoğulu; ‘Ummar’dır. Çocuklara arız(musallat)olanlardan addettiklerinde (saydıklarında) ise; ‘Ervah’ derler. Yüzsüzlüğü artınca; ‘Şeytan’ daha da azınca; ‘Marid’ kendisiyle başa çıkılmayacak şekilde azınca; ‘İfrit’ adını alır.”
Cinlerin yurdu neresidir?
Ebu Muhammed Abdullah b. Muhammed b. Cafer, «El-Azame» adlı kitabının 12, cüzünde der ki: «Hadis alimlerinden Bilâl b, el-Hâris’in şöyle anlattığını naklediyorlar:
“Seferlerin birinde Allah’ın Resûlü (S.A.V.) ile birlikte bulunuyorduk. Def-i hacet için yanımızdan ayrıldı. Def-i hacet için çıktıklarında bizden uzaklaşırdı. Ona su getirdim. Bir de baktım ki yanında bir takım adamların gürültüler çıkararak konuştuklarını duydum. O güne kadar böyle bir şey duymamıştım. Bunun hakikatini Hz. Peygamberden (S.A.V.) sorunca şu cevabı aldım: “Müslüman cinlerle müşrik cinler arasında ihtilâf çıktı. Kendilerini bir yere yerleştirmem için benden ricada bulundular. Bunun üzerine Müslüman cinleri köy ve dağlara, müşrik cinleri de dağlarla denizlerin arasına yerleştirdim”»
Abdurrezzak, «Cami’inde» Enes’ten naklediyor: Resulullah (S.A.V), buyuruyorlar ki: «Bu otluk sahiplidir. Ona sizden biriniz girince şöyle desin: (Allahümme innî eûzü bike minel hubsi vel habâis.)
Helâda iken Cinler insanın avret mahalline bakarlar. Sahihayn’da Hz. Enes’ten şöyle nakledilmiştir: “Allah Resulü (S.A.V) helaya girdiklerinde; Allahümme innî eûzü bike minel hubsi vel habâis” derlerdi.
Cinlerin en çok bulundukları yer hamamlar, otluklar, mezbelelikler (ahırlar ve terkedilmiş virane meskenler) gibi yerlerdir, Onlar bu gibi pis yerlerde dalıa çok bulunurlar. Bu tip yerlerde namaz kılınmasını yasaklayan hadisler varit olmuştur. Çünkü bu gibi yerler şeytanların uğrağıdır. Fukaha bu yerlerin necis! olması kuvvetle muhtemel olduğu için oralarda namaz kılınmasını doğru bulmamışlardır. Hamam ve deve ahırlarında namaz, şeytanların uğrağı olduğu için kılınmamaktadır. Mezarlıkta namaz kılmak şirke vesile veya şirk zannedileceği için yasaklanmıştır. Kaldı ki kabirlerde şeytanların uğrağı olabilir.
Şeyhlik ve zahidlik iddia eden tamamı şeriata aykırı olan işleri yapan dalâlet ve bid’at ehline gelince, onlar da sık sık namaz kılınması yasaklanan bu gibi yerlere gelip şeytanlarla karşılıklı konuşurlar. Onları görenler de keramet izhar ettiklerini sanırlar. Oysa yaptıkları iş kâhinlerinkinden farksızdır. Putların içine girip putperestlere olağanüstü işler gösteren sihirbazlar güneş, ay ve yıldızlara tapanlar da böyle şeyler yaparlar. Birtakım tesbihler, elbiseler asarlar ve bundan medet beklerler. «Ruhaniyetüt-Tevakib» diye adlandırdıkları şeytanlar gelirler, onların bazı ihtiyaçlarını karşılarlar. İstediklerini öldürtürler, dilediklerini hasta yaptırırlar, veya sevdiklerini getirtirler. Lâkin farkına varmadan elde ettikleri zarar kavuştukları yarardan daha büyük ve tehlikelidir. Çünkü onlara yarardan çok kat kat zarar getirmektedirler. Doğruyu en iyi bilen, şüphe yok ki Allah Teâlâ’dır. (Bu konu hakkında daha detaylı bilgi için tıklayın )
Ateş, cinleri nasıl yakar?
Ebul – Vefa İbni Akil (El – Funûn.)’da şöyle yazar: “Cin hakkında biri şöyle bir sual sordu: Allah, cinlerin ateşten yaratıldığını haber verdi. «Onu biz, zehirli ateşten halk ettik» buyurdu. Sonra yine bize, Şihab’ın (kıvılcım, kayan yıldızın) onu yaktığını bildirdi. Pekala, ateş ateşi nasıl yakar?
Bunun cevabı şudur: Cenab-ı Hak, şeytan ve cinleri ateşe izafe etmiştir. İnsanları çamura izafe ettiği gibi… İnsanın aslı topraktır demek, hakikaten insan topraktır demek değildir. Çünkü insan toprak değil, ancak onun aslı topraktır. Cin de böyle onun aslı ateştir. Yâni o aslında ateş idi. Bunu Peygamberimizin şu hadisi ile ispat edebiliriz: «Namaz kılarken şeytan geldi, onun boğazım sıktım, tükürüğünün soğukluğunu ellerimde hissettim. Kardeşim Süleyman’ın duası olmasaydı onu öldürürdüm.»
Yakıcı ateş olan bir cismin tükürüğü nasıl soğuk olabilir? Kaldı ki, böyle bir varlık için tükürük düşünülemez bile. Peygamberimizin bu mübarek sözü, bizi doğrulamaktadır. Yine Peygamber (S.A.V.) onları acem fellâhlarına(çiftçilerine) benzetmişti. Eğer onlar ateş haricinde şekiller ve tavırlar üzere olmasalardı onlar için şekil ve suret düşünülemezdi. «Kardeşim Süleyman’ın duası olmasaydı onu öldürürdüm!» lâfzı bilinmemektedir. Sahih ve Sünen’de ma’rûf olan lâfız şöyledir : «Kardeşim Süleyman’ın duası olmasaydı insanlar onu görebilecek şekilde bağlanmış ve yerinden kımıldayamaz bir halde bulurdu.» Sahihaynde bu şöyle zikredilmektedir: «Onu bir duvara bağlamayı istedim ki onu görüp bakabilesiniz.» Cinlerin kendi ana unsurları olan ateş olarak kalmadıklarının bir delili de şudur: «Allah düşmanı olan iblis bir ateş kıvılcımı ile gelip onu yüzüne koymak istedi.»
Hz. Peygamber yine şöyle buyurmuştur: “Miraç gecesi cinlerden bir ifrit, bana musallat oldu. Elinde bir ateş süresi ile beni takip ediyordu. Arkama baktıkça onu görüyordum.” Bu hadislerden anlaşılıyor ki eğer onlar kendi unsurları olan ateş üzerine kalmış olsalardı, yakıcı birer ateş olsalardı şeytan veya ifrit’in elinde bir ateş süresiyle gelme ihtiyacı olmazdı. Şeytanların veya ifritin eli veya herhangi bir organı Adem oğluna dokunduğunda tıpkı gerçek bir ateş gibi yakardı. Bütün bunlar gösteriyor ki, bunların asıl unsuru olan ateş bazı şeylerle karışmış da başka bir hal almış. Nitekim; Peygamberimizin (S.A.V.) «Tükürüğünün soğukluğunu ellerimde his eder oldum» sözü bunun bariz bir delilidir.
Şu da bir gerçektir ki Allahü Teâlâ besinleri cisimlerin gelişmesi için bir vasıta kılmıştır. Bu gelişme tabii ki hararet ve burudete göre olur. Şüphesiz onlar da bizim gibi bizim yediklerimizden yerler, içtiklerimizden içerler, Böylece yedikleri sıcak, soğuk gıdalara göre gelişir cisimleri.. Bu keyfiyet onları aslî unsurları olan ateşten alıp dört ana unsura (ateş, su, toprak, hava) sokar.
Kadı Ebu Bekr der ki: «Bununla beraber biz cinlerin ateşten yaratılmış olduklarını inkâr etmiyoruz’ Ateş onların aslî cevheridir. Ne var ki, Allah onların cisimlerini bazı arazlar ve sıfatlarda yaratmak suretiyle kalınlaştırıp asılları olan ateşten sıyırıp onlara çeşitli şekiller verir. En doğruyu bilen şüphesiz ki Allah’tır. Dönüş de O’nadır.»
Cinlerin büyüyüp çeşitli şekiller almaları
Şurası bir gerçektir ki, Cinler, insan, hayvan, yılan, akrep, deve ve sığır kılığına bürünüp muhtelif şekiller alırlar.. Hatta katır ve merkep şekline girdikleri, kuş kılığına bürünüp havada uçtukları da görülmüştür.. Adem oğlu kılığına da bürünür. Nitekim, Şeytan, Kureyş’e, Suraka bin Malik b. Ca’şem kılığında gelmiştir. Bu hadise, Bedir savaşına hazırlanırlarken olmuştur…
Allah şöyle buyurmuştur : « -O zaman Şeytan onların yaptıklarını methedip şöyle demişti: “Bugün size, insanlardan galebe edecek hiç bir kimse yoktur. Ben de sizin muhakkak ki yardımcınızın!.” Vaktaki iki ordu (karşı karşıya) göründü, “Ben sizden katiyen uzağım, gerçek ben sizin göremeyeceğinizi görüyorum. Ben Allah’tan korkalım elbet! Allah ukubetinde çok şiddetlidir.” diyerek iki topuğu üstüne (tabana kuvvet) kaçtı..» (Enfal suresi 48.ayet)
Nitekim o (şeytan), Darun-Nedve’de Resûlüllah hakkında (müşriklerin kendi aralarında, Onu öldürelim mi, hapsedelim mi? Yoksa yurttan çıkaralım mı?) diyerek toplandıklarında, Necid’li bir ihtiyar kılığına girmiştir. Allah şöyle buyurmuştur: «Hani bir zaman o küfür edenler seni tutup bağlamaları, ya öldürmeleri, yahut (yurdundan zorla) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı kurarlarken Allah da onun karşılığını yapıyordu. Allah tuzak kuranlara mukabele edenlerin en hayırlısıdır.» (Enfal suresi 30. ayet)
Tirmizî ve Nesi Ebu Said El-Hudri’den rivayet etmişlerdir: «Medine’de Müslüman olan bir cin taifesi vardır. Bu Havam’dan bir şey görürseniz ona üç kere hakikati tebliğ ediniz, şayet karşı gelirlerse o zaman öldürünüz!»
-Bu hususla ilgili kadı Ebu Ya’lâ’nın fikri: Şeytanlar kendi kendilerine şekillerini değiştiremezler. Buna güç ve kuvvetleri yoktur. Ne var ki Allah onlara bazı kelimeleri ve işleri öğretmiştir. O kelimeleri söylediklerinde ve yahut o işleri yaptıklarında Allah onları bir hâlden diğer bir hâle veyahut bir şekilden başka bir şekle sokar. Bunları görenler de Cinlerin kendi kendilerine tebdil-i kıyafet yaptıklarını sanırlar. Oysa onları bir hâlden diğer hâle çeviren kendileri değil, Allah’tır…
Çünkü kendi kendilerine bunu yapamazlar. Böyle bir şey yapmaya kalkıştıklarında bünyeleri parça parça olur ve hayat denilen bir şey kalmaz. Öyleyse böyle bir şey yapmalarına da imkân yoktur. İblis’in Suraka bin Malik‘in şekline, girdiği, Cebrâil’in (A.s) Dihye’nin kılığına büründüğü meselesine gelince, yukarıdaki yorumumuzla açıklanabilir. Allah onu bir sözü söylemeye muktedir kılmıştır ve o bu sözü söyleyince o kılığa kolayca girebilmiştir. Tabi bu da Allah’ın izni ve inayetiyle olmuştur.
-Ebu Bekr İbni Ebid-Dünyâ (Mekayiduş-Şeytan.) adlı kitabında şöyle rivayette bulunmuştur: «Yesir B. Amr anlatıyor: Bu hususu Ömer’in yanında konuşuyorduk. Ömer (R.A.) dedi ki: Hiç kimse, Allah’ın yarattığı şekilde başka bir şekle giremez. Ne var ki, onların sizin sihirbazlarınız gibi sihirbazları vardır. Onları gördüğünüzde, hakikati söyleyiniz!»
Abdullah b. Ubeyd b. Ümeyr’den nakledilmiştir:’ «Allah’ın Resûlüne (S.A.V.) (Elğeyelân) dan sordular. Şöyle cevap verdi: “O, cinlerin sihirbazlarıdır!”» (Bu hadisi, İbrahim Bin Herase Cerir bin Hazim’den, o da Abdullah b. Ubeyd’den o da Cabir’den (R.A.) rivayet ve vasi etmiştir.»
Cinlerin sınıfları
Ebul-Kasım Es-Süheylî şöyle demiştir: Hadiste anlatıldığına göre Cinler üç sınıfa ayrılır:
1- Yılan kılığında olan cinler,
2- Siyah köpek şeklinde olan cinler,
3- Uçan rüzgâr şeklinde olan cinler..
Galiba yemeyen ve içmeyen olan cin sınıfı, bu üçüncü sınıftır? Şayet yemedikleri ve içmedikleri doğru ise.. (Yazı dizisinin üçüncü serisinde değinilecektir.)
İbni Ebid-Dünya,(Mekayiduş-Şeytan) adlı eserinde der ki: «Ebu Seleme bin Abdurrahman, Ebud – Derdâ’dan(R.A.) naklettiğine göre, Allah’ın Resulü(S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır : «Allahü Teâlâ Cinleri üç sınıf olarak yaratmıştır: Birinci sınıf, yılan ve akrep şeklindedir, ikinci sınıf havadaki rüzgâr gibidir, üçüncü sınıf ise hesap ve ikaba (suçluysa cezaya) maruz olacak olan sınıftır..»
Evet cinler üç sınıf olarak yaratılmışlardır: Allah buyurmuştur ki, onların kalpleri var, onunla anlamazlar; gözleri var onunla görmezler; kulakları var onunla duymazlar.. Bir sınıf da var ki, cesetleri insan cesedi gibi, ruhları ise şeytan ruhları gibidir. Bir sınıf da var ki, gölge bulunmadığı o günde onlar Allah’ın gölgesinde olacaklar..
Bu haberi (El-Havatif) kitabında, yalnız cinlere dair olarak almıştır da şöyle demiştir: Ebu Bekr Muhammed bin- Ca’fer bin Sehl El-Amiri El-Haraiti der ki: Bize hadis uleması Ebû Sa’lebe tariki(yoluyla)ile, Allah Resulünün(S.A.V.)şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:
«Cinler üç sınıftır:
1-Kanatlı olup havada uçan cinler,
2-Yılan ve köpekler şeklinde olan cinler,
3-Bir yerden diğer yere göçen cinler,.»
Zemahşeri demiştir ki: Cin babında vasfa girmeyecek bir şekil duydum: Yarısı insan kılığında olan bir nevi cin.. Çoğu defa misafire yalnız kaldığı zaman arız (musallat) olup, bazen onu helake sürükler.
Bazı köpeklerin cinlerden oluşu
Ebû Osman Saîd b. el-Abbas, Er-Râzî demiştir ki: «Bize Şimak Bişrin, İbn-i Abbas’ın Basra minberinde şöyle derken duyduğunu anlattı: “Şüphesiz köpeklerden bir kısmı da cinlerdendir. Cinlerin zayıflarıdır. Her kim, yemek yerken yanına bir köpek gelirse, o yemekten ona yedirsin, yahut kendisi yedikten sonra ona yedirsin.»
Saîd b. Ubeyde, Ebu Abdurrahman’dan naklettiğine göre, Hz, Ali (R.A.) şöyle buyurmuştur: «Cin, bildiğiniz gibi cindir. Hin, sakat köpeklerdir.»
Diğer bir rivayette, Bişr b. Abbas’tan naklediliyor: «Köpekler, cinlerdendir. Yemek yerken yanınıza geldiklerinde onlara bir şeyler atın. Çünkü onların da canı vardır.»
Halid, Ebû Kalbe’den, Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: «Köpekler bir millet olmasaydı öldürülmelerini emrederdim. Lâkin bir milleti imha etmekten korktum. Onlardan her koyu siyah olanı öldürün. Çünkü bu onların cinlerindendir.»
Bir defasında Hz. Peygamber (S.A.V.): «Siyah köpeğin, namaz kılan kimse önünden geçmesi namazı inkıtaa (kesilmesine, bozulmasına sebep olur.) uğratır» diye buyurdu. Ona sordular:
-Kırmızının beyazdan, beyazın siyahtan ne farkı var? Hz. Peygamber de: -Siyah köpek şeytandır, buyurarak sebebini belirtti. Evet siyah köpek Hz. Peygamber’in buyurduğu gibi bir şeytandır. Cinler, siyah köpek kılığına girip dolaşırlar. Siyah kedi kılığında da görünürler. Çünkü siyah renk, şeytani kuvvetleri toplama hususunda diğer renklerden daha kuvvetlidir. Onda hararet gücü de bulunmaktadır.
Kadı Ebû Yâlâ der ki: «Hz. Peygamber (S.A.V.)’in siyah köpek hakkında «O bir şeytandır» sözünün manası nedir? O köpekten doğma bir köpek değil midir? Diye bir sual sorulacak olursa, cevabımız şu olur: “Bunu cin’e benzetme yönünden söylemiştir. Çünkü siyah köpek en kötü bir köpek olduğu gibi insanlara yararı bakımından da en az yararlısı olanıdır. Allahü Teala en iyi bilendir.
İnsanların evlerine, şeytanların girmesini engelleyen hususlar
Müslim ve Ebû Dâvud, Câbir’den rivayet ediyorlar; Cabir (R.A.), Allah’ın Elçisinden (S.A.V.) şöyle dediğini duymuştur;
«Kişi evine girmek istediğinde girerken ve yemek yerken Allah’ın ismini zikrederse, şeytan, arkadaşlarına hitaben şöyle der: ‘Siz burada barınamazsınız, ve yemek de yiyemezsiniz.” Girerken Allah’ın ismini zikredip de yemek yerken zikretmezse, şeytan: “Yemeğe yetiştiniz, fakat burada kalamazsınız” der. Eve girerken Allah’ın ismini zikretmezse, şeytan: “Yemeğe yetiştiniz. Burada da kalabilirsiniz” der.»
Kaynak: Cinlerin Esrarı, Bedreddin Muhammed b. Abdullah eş Şıbli [İmam Şıbli], Basım yılı:1974, Mütercim: Muhammed Ferşad