Güçlük Han kimdir?
Güçlük Han ya da Güçlüg Han Naymanlar kabilesinin reislerinden olup, hakkındaki bilgiler pek azdır. Naymanlar, Moğol İmparatorluğu kurulmadan önce Moğolistan’da yaşamış bir kabiledir. Naymanlar, yer itibariyle bugünkü Kazakistan’ın kuzeydoğusu ile Moğolistan’ın batısında yaşamaktadır.(1)
Güçlüg Han Cengiz Han’la mücadeleye girişmiş, hırsı ve arzuları sebebiyle sadece Cengiz Han’la değil, Müslümanlarla da mücadeleye tutuşmuştur. Cengiz Han’a başkaldırması üzerine Cengiz Han üzerine Cebe Noyan komutasında bir ordu yollamıştır. Bunun üzerine korkarak geri çekilen Güçlük Han, Kaşgar’a kaçtı ancak Sarı Göl yakınlarında yakalanarak öldürüldü.(2)
Aslı Türkçe olan “güçlü” manasına gelen bu sıfatı, Nayman kavimlerinin padişahları unvan olarak kullanırlardı. Metinde anılan zat, Camiü’t-tevarih’e göre (Berezin neşr. c.1, s. 136-145, c.2, s. 6-7, 54-63) Kam Nayman padişahı Tayang Han’ın oğludur. (3)
Şehid İmam Alaaddin Muhammed El-Hoteni (Allah rahmet eylesin)
Güçlüg, Kaşgar ve Hoten’i alınca, Hıristiyanlığı bırakıp putperest oldu. O şehirlerin halkını Hanefi mezhebinden çıkarıp sapık putperest inancına sokmaya, hidayet nurlarının aydınlığından uzaklaştırtıp küfür ve karanlığın vahşetine çekmeye, Rahim olan Allah’a itaati bıraktırıp taşlanan şeytana itaat ettirmeye çalıştı. İsteğinin yerine gelmediğini görünce zora başvurdu. Bunun üzerine çaresiz kalan halk, putperestlerin elbiselerini ve şapkalarını giymeye, onların şekil ve kıyafetine girmeye mecbur oldu. Namaz ve ezan sesleri kayboldu, tekbir ve dua sesleri kesildi. Şiir (Arapça):
“Gerçeğin, belli olduktan sonra yok edilmesini mi beklerler? Halbuki, gerçeğin kuvvetli ve sağlam bağlanmış bir düğümü vardır ki çözülemez. ”
Zorbalıkla, korkutup sindirmekle ve büyük bir baskıyla Muhammed’in (A.S.) dinine inananların sesini kesti ve onların görüş ve düşüncelerini açıklamalarına meydan vermedi. Şiir (Arapça):
“Yapılmayacak bir işi yapmak istersen, kuvvetli bir girdabın ortasına ev yapmış gibi olursun.”(4)
Güçlüg, âlim ve fazılların meydanda toplanmaları için şehirde tellâl çağırttı. Meydana toplanmış olan üç binden fazla insana dönerek şöyle dedi: “Benimle dinler ve ülkeler hakkında tartışmaya girebilecek, sözünü benden çekinmeden söyleyebilecek, öfkemden ve cezalandırmamadan korkmayacak biri varsa ortaya çıksın”. O, bunları söylerken, bozuk aklından, hiç kimsenin ileri sürdüğü delilleri çürütmeye kalkmayacağını, öfke ve hiddetinden korkarak kendini belâ ateşine atmak istemeyeceğini, aksine herkesin görüşlerini onaylayıp batıl sözlerini kabul edeceğini geçiriyordu.
Fakat onun beklediği gibi olmadı. Allah kabrini nurlandırsın. İmamlar arasından hakkın imamı ve şeyhi olan Alaaddin Muhammed el-Hoteni kalkıp Güçlüğün yanına geldi oturdu. Doğruyu açığa çıkarmak için yerini aldı. Nihayet dinler hakkındaki tartışma başladı. Şehit imam, hiç çekinmeden gerçeği delilleriyle ortaya koydu. Bu durum karşısında Güçlüg’ün sesi çıkmadı. Sonunda hak batıla, âlim cahile galip geldi. Kutlu imam. Hakkın rahmetinden kovulmuş olan Güçlüg’ü zor durumda bıraktı. Çünkü “Hak. zahir ve parlaktır. Batıl ise zelildir.”
O günahkârın sözlerine ve hareketlerine öyle bir korku, şaşkınlık ve utanç hakim oldu ki ne yapacağını şaşırdı. Dili tutulup kekelemeye başladı. Ağzından hakka şeriate sığmayan sözler dökülmeye, manasız kelimeler çıkmaya haşladı. Bu durum bir süre devam etti. Onun bu öfkeli hali İmamı kortutınadı. İmanının kuvveti ve delillerinin sağlamlığı yüzünden Güçlüg’ün boş ve yalan sözlerine göz yummayarak yüksek sesle şöyle dedi: “Ey din düşmanı, melun Güçlüg, ağzına toprak dolsun” Bu ağır söz. o kibirli Mecusi’nin. o günahkâr kâfirin, o murdar herifin kulağına gelince, onu yakalamalarını. İslâm’dan dönüp küfür ve putperestlik yolunu seçinceye kadar ona eziyet etmelerini emretti. “Oysa tehdit edildiğiz şey ne kadar, hem de ne kadar uzak.”(5)
“Allah’ın nurunun indiği yer şeytanın evi olamaz.” Onu birkaç gece ve gündüz zincire vurulmuş olarak çıplak, aç ve susuz bıraktılar. Dünyevi gıda ve yiyecekleri ondan uzak tuttular. O, hiç şüphesiz “Rabbimin yanında misafirim. O, beni doyurur ve bana su verir” ziyafetine misafir idi. Bıı Müslüman İmam. Semud kavmindeki Cercis’in zulmüne ve eziyetine maruz kalan Salih ve Yakııp gibiydi. Peygamber (A.S.) şöyle buyurur:
“Belâ, önce peygamberlere, sonra evliyaya, daha sonra da onlara benzeyenlere vekildir.”
“Dostun eliyle hana zehir içirilirse, onun elinden oluduğu için bana iyi gelir”
Nurlu bir kalp, ilahi nurların lambalarıyla aydınlanınca, her türlü azap ve işkence onun imanını artırır. Şiir:
“Dosta kavuşmak istiyorsan, belâya katlanmayı göze al. Çünkü diken ve gül bir aroda bulunur.
Dostun köyüne varmak istersen, benliğini bırak. Çünkü oraya varabilmek, ancak tehlikeyi göze almakla mümkün olabilir.”
O yolunu kaybetmiş kavim, onu dininden döndürmek için her türlü hileye başvurdu. Hoş vaatlerle başlayıp tehdit ve işkenceyle işlerine devam ettiler. İmamın, dışı içinin aynası okluğu için imanından en ufak bir taviz vermedi. Bunun üzerine onu, Hoten’de kendi kurduğu medresenin önünde çarmıha gerdiler. Ölmeden önce, kelime-i tekbir ve şahadet getirdikten sonra orada bulunanlara şunları söyledi: “Bu dünyada size verilecek cezalar yüzünden dininizi bırakıp da kendinizi ilelebed kalacağınız cehennem azabına atmayın. Ebedî bir şeye, geçici bir şeyi tercih etmek çok büyük bir kayıp olur. Küçük çocukların oyuncağı olan bu dünyanın rahat ve huzurunu, öteki dünyanın rahat ve huzuruna eş tutanlar aldanırlar. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Dünya hayatı sadece oyun ve oyalanmadır. Ahiret yurdu sakınanlar için daha iyidir. Düşünmüyor musunuz?”(6) Bundan sonra canını Allah’a teslim etti. Dünya zindanını terk edip, cennet bahçelerine vardı. Bu alçak dünyadan kalkıp, göklere yükseldi. Şiir:
“Dost dosta kavuştu, sevgili sevgiliye. Dünyada bundan daha iyi ne olabilir?
Gayesinin boynuna sarılmak isteyen kimse, yeri geldiği zaman kendini belâ oklarının karşısına siper edebilmelidir.”
Bu olaydan kısa bir süre sonra Yüce Allah, Güçlüg’ü kötülükleriyle birlikte bu dünyadan kovdu. Moğol ordusunu onun başına musallat etti. O, dünyada işlediği günahlara, yaptığı kötü hareketlere uygun cezayı gördü ve cehennem azabına duçar olmak üzere âhiretin yolunu tuttu. Şiir (Arapça):
“Hidayet zafere ulaştığından beri dinsizlik, Hz. İbrahim’in dininin ortadan kalkmayacağını biliyor.”
Bu konuda Yüce Allah “Haksızlık edenler, nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını anlayacaklardır.”(7) buyurmuştur.
Dipnotlar
1-) Vikipedi ( Naymanlar mad. http://tr.wikipedia.org/wiki/Naymanlar )
2-) Vikipedi ( Cengiz Han mad http://tr.wikipedia.org/wiki/Cengiz_Han )
3-) Alaaddin Ata Melik Cüveynî, Tarih-i Cihan Güşa, Çev. Prof. Dr. Mürsel Öztürk, TTK yayınları, 1. Baskı, Ankara 2013
4-) Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed et-Tihami’nin oğluna nasihati hakkında söylediği bir şiirden. ( Alaaddin Ata Melik Cüveynî, Tarih-i Cihan Güşa, Çev. Prof. Dr. Mürsel Öztürk, TTK yayınları, 1. Baskı, Ankara 2013 Sf. 111)