Sadece Gerçek logo

Orta Çağ Avrupası’nda fahişelik

Orta Çağ Avrupası'nda fahişelik


Açıklama…



Öncelikle bu alıntı ve kaynaklı yazıyı düzenlenmiş haliyle sizinle paylaşmadan önce belirtmem gereken meseleler var. Bu yazı bizim yayın ilkemizle çelişen bir yayın değildir. Yine bu yayındaki görsel biraz iddialı gelse de bu görselinde belli bir amacı ve farkındalık oluşturma amacı vardır. Görseldeki kadının başında beyaz tavşan kulakları bulunmaktadır. Bu kulakların kullanılış amacı vardır. Bu kulaklıklarla ne mesaj verildiğini öğrenmek için bu yazıdan sonra “Matrix ve Siyonizm” başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz. Neden bu konuyla ilgili yazı paylaştık diye soracak olanlara ise Avrupa medeniyetinin neler yaptığını göstermek amacıyla olduğunu belirmek isteriz…




Giriş


Papa’ya, yöneticilere ve var olan diğer güçlere giden hasılatlarıyla
genelevler, Orta Çağ’a gelinceye kadar Avrupa’nın güneyinde yaygın bir görünüm
kazanmıştı. Kadının cinsel sömürüsünden elde edilen karlarla binalar, gemiler
yapılmış, erkeklerin birbirlerine bedensiz düşünürler, düşüncesiz öldürücüler
ve erkek tanrıya adanmış hizmetkarlar olmayı öğrettikleri, kadınları tamamen
dışlayan erkek kurumlar açılmıştı.

Ama Kuzey’de Germen ve Slav kabileler Hıristiyanlığa yeni
yeni kabul etmeye başlamışlar, göçebeliklerine henüz son verip kentleri
keşfetmişlerdi. Kentler de pek özgür sayılmasalar da yine de bir efendinin
demir yumruğu altında toprağa bağlı köleler olmaktan iyiydi. Romalı yoksullar
devletin gözüne görünmeden yaşamayı becerebiliyorlardı, ama kuzeyli bir toprak
kölesinin efendisinden ayrıldıktan sonraki yaşamı inanılmaz derecede zor geçiyordu.
Bu insanlar gruplar halinde, ermiş pederlerin onları topluluğa kabul etmeyi reddettiği
kentsel bölgelere akın ettiler. Kapı kapı dolaştılar, yollan doldurdular, kent
kapılarında yığınlar oluşturdular, reddedildiler, dışarı atıldılar, görmezden
gelindiler, yeniden yollara, açlığa gönderildiler. Yollarda dolaşan kadınlar ve
kızlar para karşılığı fahişelik yapıyorlardı. Pek çok yerde, yalnızca karanlıkta
çalışmalarına izin veriliyor, onlar da patikalarda dolaşırken fark edilebilmek
için ufak bir fener taşımak zorunda kalıyorlardı. Örneğin, Nürnberg’de,
kadınlar yazın günbatımından sonra iki saat, kışınsa ilk üç saat yasal biçimde
çalışabiliyorlardı.

11. yüzyılda ve sonra da 13. yüzyılda, fahişelik, kenti yönetenlerin
dikkatlerini yoksul kesime çevirmesiyle daha örgütlü bir hale geldi. Erkek ‘dilenciler’,
kent duvarlarının gerisine insanlardan ve evlerden uzağa sürütebildikleri için çalışamıyorlar,
ya dileniyor ya da çalıyorlardı. Zaman zaman 
kentteki pederlerin cinsel taleplerini karşılamalarına karşın kadınların durumu
da pek farklı değildi. Ama onlar yaptıkları işin karşılığı olan parayı aldıktan
sonra kenti terk edip erkeklerinin ve ailelerinin yanına gidiyorlardı. Alman
Meclisi kazancın kente geri dönmesi için bir genelev açılmasını kararlaştırdı:  Ermiş pederlerden giden paralar kadınlar aracılığıyla
yeniden ermiş pederlere dönerken kadınlara da sürekli bir ev sağlanıp ücret
bağlandı. Orta Çağ’da kentsel fahişeliğin örgütlenme nedeni, yoksulları kontrol
altında tutmak, onları yiyeceksiz ya da toplum dışı bırakmanın da ötesinde alabildiğine
ezmek, ama eğer bir yolu varsa sırtlarından para kazanmaktı. Cinsellik çekici
bir pazardı ve satıcıları Avrupa kentlerini inşa ediyorlardı.

1300’lerde Augsburg’ta bir fahişe bir aşık edinmekten suçlu
bulunmuş ve ona bir daha kente dönerse gözlerinin kör edileceği söylenmişti. Napoli
Kraliçesi Joanna, kenti Roma Katolik Kilisesi’ne vermeden önce 1347’de -kilise
elbette İsa’nın hâzinelerini arttırmaya yardımcı olduğu için genelevi korudu-
bir kent genelevi açmıştı. Kadınların günün hiçbir saatinde sokağa çıkmalarına
izin verilmiyordu. Caddede dolaşırken görülen kadınlar davullar eşliğinde
omuzlarına kırmızı bir nokta kondurularak kent içinde dolaştırılıyor, sonra da
özellikle ilk suçluysa herkesin ortasında kamçılanıyor ardından ikinci seans
için geneleve götürülüyordu. Toulouse kenti kent fahişelerini ve gezgin
fahişeleri üniversite kurmak ve kent giderlerini karşılamak üzere kullandı. (1)

1234’te Avignon’da bir fahişenin peçe takmasına izin
verilmezdi; pazaryerinde dokunduğu herhangi bir yiyeceğin kirlendiğine inanılır
ve yasaya göre bunu almak zorunda bırakılırdı.  Almanya Leipzig’de mavi şeritli sarı bir başlık
takmak, Viyana’da omuzuna sarı bir mendil iliştirmek, Augsburg’da çalışıyorsa yeşil
bir kuşak bağlamak ve İsviçre’nin Bern ve Zürih kentlerinde ise küçük kırmızı
şapkalar giymek zorundaydı. İtalya’nın Bergamo’su sarı; Perma’sı beyaz; Milano’su
siyah şapka kuralı getirmişti. “Bir
fahişeyi kurala aykırı giyinmiş her yurttaşın onun giysilerini şeritlere ayırma
hakkı vardı.” Kuşkusuz bu, kent delikanlılarının gece eğlencelerinden biri
haline geliverdi (İtalya’da).” (2)

Kendilerini koruma altına alma adına Ortaçağ fahişelerinin
tek girişimi az sayıdaki loncalar oldu. Zaman zaman vatandaşlık haklarını
korumak için federasyonlarda örgütlendiler. 4000 kadından oluşan örgütlü
Parisli fahişelere, 1474 yılında kendilerine ait bir flama, bir davul ve bir
düdükten meydana gelmiş bir orkestra armağan edildi krallık tarafından;
frengili oldukları için çalışmalarına izin verilmeyen fahişeler ufak bir cep
harçlığına hak kazandılar. (3)

Bunlar kentlerdeki kadınlardı. Kentli erkeklere, politikacılara
para akıtan kadınlar. Kırsal kesimde ise, gruplar halinde, kamp izleyicileri
denen kadınlar vardı. Hiç kimse onları söz etmeye değer bulmamış şimdiye dek.
Haklarında pek az yazılı metin var, ama benim kafama çakılıp kaldılar acı veren
görüntülerle. Bu kadınlar o devrin orduları için çalıştılar. İşleri seks
yapmaktı. Ama yemek de pişirdiler, çadırları da kurdular cephane de taşıdılar;
4000 erkekten oluşan yakıp yıkan bir erkekler güruhunun peşinde dolanıp
durdular; onların cephanelerini düzenlediler, çadırlarını kurdular, pişirdiler,
süpürdüler, hastalıkları iyi ettiler ve beslediler. Yağmurda, çamurda, soğukta,
ırza geçmeler ortamında erkeklerinin giysilerini yıkadılar, yemeklerini pişirip
boklarını sidiklerini temizlediler ve onlar tarafından düzüldüler. 


Ve sonra,
kadınlarını at tacirlerinden alan bu erkekler kırsal kesime doğru yola
koyuldular; kadınlar, erkeklerin yol boyunca kadınlara tecavüzlerini izleyerek,
birer yük hayvanı gibi yük yüklenerek “denetimsel amaçlar” için
“eşlik ederek” onların gerisinde yürüyüşlerine başladılar. İzle, yük
taşı, yürü babam yürü ve erkeğin çadırını kur. At sırtında 400, yayan 800
fahişe, Hollandalı kadınların ve kızların ırzına geçilmesini izleye izleye,
Alva Dükü’nün ve onun en Hristiyan savaşçı güçlerinin Hollanda’nın Braban
kentini istila edişlerine tanık oldular.(4) Kral Albrecht 800 kamp izleyicisini
Strasbourg’a götürdü. Cesur Charles ise 1476’da yaklaşık 2000 fahişe tarafından
“izlendi.” (5)

Bu kadınlara “kamp izleyicisi” demekte
zorlanabilirsiniz. Hepsinin izleyebildiğinden kuşkuluyum ben. Belalı bir işti. Hüner,
güç ve cesaret gerektiriyordu. Ama bazıları başardı herhalde. Kitaplar ne çarpışmalarda
ölen kadınlardan ne de zaferden sonra ıskartaya çıkartılan ya da bir başka
savaşa katılmak üzere yola devam eden veya zapt edilen kente yerleşen kadınlardan
tek kelime ile bile söz etmiyor. Yüzü olmayan bu kadınlar silinip gidiyor.
Onları daha iyi tanıyabilmek oldukça güç olacak. Ama onlar izleyen değildiler;
bu, bu kadınları, kendilerini Kutsal Ordu’nun askerlerinin ayakları altına atan
cinsel açlık içindeki dişiler olarak göstererek durumu kurtarmaya çalışan
erkeklerin aldatmacasıdır. Üstelik sarhoş sarhoş pencerelerden düşen göz
kamaştırıcı kadınlardan da hiç iz yok. Bunlar erkeklerin kumanyalarını
sırtlayıp çamurlar içinde zahmetle yürüyen kadınlardı. Ama erkekler, biz
kadınların kendilerini izlediğimizi söyleyerek kendilerini haklı çıkarmanın
yolunu bulabiliyorlardı ancak.

Ortaçağ boyunca tüm fahişelere uygulanan cezalar hayvani bir
nitelik taşıyordu. Kadınlar sınırlarından dışarı adım atar atmaz karşılarında
erkekleri buluyorlardı. Kent genelevleri hazineye para akıtıp gezgin fahişeler
askerlere yiyecek tedarik ededursun, krallar fahişeliği yasaklayan yasalar
üretip duruyorlardı. Bu yasa koyucuların ilklerinden Kastilya Kralı 9. Alphonso,
12. yüzyılın ikinci yarısında fahişelerin herkesin gözü önünde kırbaçlanmasını,
iş sırasında kullandıkları giysilerin parçalanmasını emretti (6)

9. Louis fahişeliğe bulaşmış herkesi krallıktan sürgün
etmeye kalkıştı ama sonuçta yalnızca kadınların bir kısmı yakalanıp hapse
tıkıldı ya da sürgüne gönderildi. Fahişeliği yasaklayan ilk Fransız yasası, Charlemagne tarafından çıkartılmıştı ve fahişeleri
meydanın ortasında kırbaçlama hükmünü getiriyordu.(7) 



Charlemagne’dan sonra
ülke üstüne ülke, kral üstüne kral fahişeliğin kontrolü için ellerinden geleni
yaptılar ama yok etmeyi başaramadılar. Yasalar kralların metreslerini ya da
kent genelevlerini etkilemiyordu; bu yasaların dişini geçirebildiği tek kesim
yoksul kadınlar, ara sıra yararlanabildikleri, şu ya da bu nedenle genelev
dışına atılmış kadınlardı. 

Yıllar boyunca bazı pezevenkler ve muhabbet tellalları
“diri diri yakıldılar; çoğu, boyun ve kolların geçtiği suçluyu teşhir
aletlerine yerleştirilerek koşturuldular ve kulakları kesildi. Uç örneklere de
rastlandı: örneğin bir kadın pezevenk bütün gün çırılçıplak kalabalığın
karşısında teşhir edildi ve sonra vücudundaki bütün kıllar bir meşalenin
alevleriyle yakıldı.” Diğerleri caddeler boyunca kovalandı.(8)

“Her kadın yaşamını sırt üstü, erkeklerin bilmez
tükenmez isteklerine gece gündüz yanıt vermeye çalışarak geçirir. Ve eğer günün
birinde kendisini kişisel arzuları için satın alabilecek bir hayran bulacak
kadar şanslı değilse otuzlu yaşlarında yorgunluktan ya da hastalıktan ölmesi
kaçınılmaz olur.”
(9)


Buraya kadar anlatılanlar, verilen örnekler, genellikle Roma
İmparatorluğunu kapsıyordu. Gelin şimdi bir de adaya yani İngiltere’ye
uzanalım.

İngiltere’nin
başkenti Londra’da seks merkezi olmuş bir yer: Southwark

Şimdi buraya Saksonlar egemen ve (M.S.) 600’e kadar yazılı
tarihe rastlanmıyor. Nehir kenarındaki genelevlerin, bu genelevlerde çalışan
kadınların yazgıları bilinmiyor, ama Saksonların Romalılar gibi fahişeliği
örgütlü bir hale getirmedikleri açık; her köy, evi ana yerleşim bölgesinden
uzakta bulunan kendi fahişesine sahipti, ama o sıralarda Kuzey Avrupa’da
genelevler bilinmiyordu.
(10)


1097’de Londra. Erkek başına yedi kadın düşüyor. Kadınlar
için yoksulluk yıllan; haçlı seferleri kentteki erkekleri eritiyor ve yeni
kilise yasaları evli rahiplerin eşlerini terk etmelerini ve bekârlık yemini etmelerini
buyuruyor. 
Piskopos, 1161’de kendi yönettiği fahişelik kurumuna fazladan
bir prim vererek, bu işin tekelini tamamen kendi eline “Southwark’taki tüm
yasal düzenlemeler ikinci Henry zamanında kurulan Winchester Piskoposluğu’nca
yürütülecektir” fetvası Piskopos’a aynı zamanda tam 400 yıl boyunca(11) (kadınların
kilise tarafından güvenceli bir kâr getirerek sömürülüşü anlamına gelen) genelevlerin mutlak hakimi yetkisini veriyor.


Southwark’da tümü de Piskopos tarafından sahip olunan ve kiralanan
18 yasal genelev var ve kadmlar buralardan başka yerlerde yasal çalışma iznine
malik değil. “Oda talebi had safhada ve böyle bir oda edinme olanağı yok
denecek kadar az, yani yüksek miktarda “anahtar parası” alınıyor
fahişelerden ve ayrıca davranışlarının iyi olması, odadan atılmamak için her
şeye boyun eğmesi gerekiyor.” (12)


O sıralarda, Cokkeslane’da bir başka kırmızı ışıklı bölge
daha var. Bu iki bölgenin dışında iş tutmaya kalkışan bir genelev patronu ya da
fahişenin kafası tıraş ediliyor ve kırmızı beyaz çizgili bir başlık giydirilip,
kırmızı tenteli bir arabaya bindirilerek, eline de beyaz bir çubuk
tutuşturuluyor ve sokaklarda dolaştırılıyor. Bu kadın daha sonra ozanlar
eşliğinde, kollardan ve boyundan geçirilen bir suçluları teşhir aletine konmak,
kırbaçlanmak ve kentten sürülmek üzere en yakın hapishaneye getiriliyor.
Piskoposa bağlı genelevlerden olan kadınlar oraya rahatça geri dönebiliyorlar.
“Piskoposun bu uygulaması öylesine kârlıydı ki 1337’de Stratfordlu sörler
de bir genelev açtılar.” (13)


Ve işte şimdi de, kadınlan en rezil durumlara düşüren erkeklerin
pek çoğunun öldüğü ve fahişeliğin daha önce görülmemiş derecede arttığı Chaucer
Dönemi (1340-1400). Derebeyleri hâlâ gelinlerin bekaretini alma, bekaretini kaybedenleri
ya da evli olmadan hamile kalanlan cezalandırma ve doğan çocuğu kölesi olarak
alıkoyma hakkına sahip. Southwark genelevleri yine Piskopos’un elinde varlıklı iş
adamlarına ve politikacılara kiralanmaya devam ediyor; bu arada krallar ve
kraliçeler geliyor ve gidiyor.


Kral 5. Edward, öldürülmesinden birkaç hafta önce, tüm
fahişelerin ve “başıboş” kadınların Piskopos’un genelevlerine
gönderilmesini buyurur. (14)


En az bir Southwark genelevinin sahibi bulunan Londra
Belediye Başkanı, “şirretleri, ve fahişeleri teşhir etmek için Londra Köprüsü
üzerinde araba gezdirir; evlilik dışı yaşayan kadınlar, kocalarını ya da
komşularını huzursuz edenler, diğer kadınlara örnek olmak üzere sirk maymunları
gibi gelen gecenin hare ket dolu olayları ve attıkları çöpler altında dolaştırılırlar.
Ayrıca bu vakalardan kayıtlara geçenlerin en acısı: 1513’te 8. Henry, ilk kez
fahişelerin yüzlerini askerleriyle yattıkları için kızgın demirle damgaladı. (15)


8. Henry, kilisenin genelevlerini ele geçirmeye ve ruhban sınıfına
uygulanan zorunlu bekârlık yeminini kaldırmaya çalışan Reformcu Parti’nin kışkırtmalarıyla
13 Nisan 1546’da, dinsel kurumlara bağlı tüm genelevleri yasadışı ilan edince, fahişeler,
genelev patronları ve sahipleri bölgeyi terk eder. Londra ve Southwark’ın
varlıklı parlamento temsilcileri hâlâ bu evleri işletmeyi sürdürmekte ve büyük
kârlar elde etmekteyken (kilise artık başrollerde değildir) fahişelik daha doğrudan
bir özelleşmeye yönelir. Southwark genelevleriyle ilgili yasalar kraldan kraliçeye
durmadan değişir, ama özel randevuevleri her yerde gelişmeye devam eder, bu
işin başındakiler Londra’yı parsellere ayırıp tam bir dönüşümün kucağına
atarlar. Protestanlık, fahişeliğin yasallaşmasına karşı geleneğiyle yerleşik
bir din haline gelince genelevler önce Kilise’den alınır, sonra geri verilir,
önce yasadışı ilan edilir sonra yine yasallaştırılır. Kent artık dertlere
batmıştır; isyanlar, yangınlar ve savaşlar sürerken Piskopos genelevlerini, bu
arazileri ucuz konut yapmak üzere kapatan emlakçılara sattığı 1647 ve 1649
yıllarına kadar korur.






Dipnotlar

1-) James Cleugh, Love Locked Out (Kilitlenen Aşk) Spring
Books, 1970, sayfa 138

2-)  E. J. Burford,
Bawds and Lodgings: A History of the Bankside Brothels (Genelev Patronları ve
Kiralık Odalar: Kıyıdaki Genelevlerin Tarihi) adlı  eserde ve Femando Henriques, Prostitution and
Societx (Fahişelik ve Toplum), 3 cilt, Mac Gibbon and Kee, Londra, 1962 (Cilt
I), 1963 (Cilt II), 1968 (Cilt III), savfa 44, Cilt II.

3-) Cleugh, önceden belirtilen eserde, sayfa 149

4-) Lujo Basserman. The Oldest Profession: A History of
Prostitution (En Eski Meslek: Fahişelik Tarihi). Arthur Barker Ltd. Londra, New
English Library, 1969, sayfa 93

5-) Femando Henriques, Prostitution and Societx (Fahişelik
ve Toplum), Cilt: 2, sayfa 55

6-) Henriques, önceden belirtilen eserde, Cilt II, sayfa 41

7-) Jean Gabriel Mancini, Prostitutes and Their Parasites
(Fahişeler ve Parazitleri) Elek Books, Londra, 1963, sayfa 23

8-)Henriques, önceden belirtilen eserde. Cilt II, sayfa 43

9-) E. J. Burford. önceden belirlilen eserde, sayfa 15

10-) Sakson ve Gotik gelenekleri yasadır ve fahişelerin önce
ahali önünde 
kırbaçlanıp sonra da burunlarının uzunluğuna kesilmesini şart koşar.
E. J. Burford, sayfa 26

11-) E. J. Burford, sayfa 41-42

12-) E. J. Burford, sayfa 57-58

13-) E. J. Burford, sayfa 75

14-) E. J. Burford, sayfa 107

15-) E. J. Burford, sayfa 119-120

16-) E. J. Burford, sayfa 179

Kaynakça

* Jess Wells, Kadın Gözüyle Batı Avrupa’da Fahişeliğin Tarihi, Çev: Nesrin Arman, Pencere Yayınları, 2. Baskı, İstanbul Ağustos 1997.

Etiketler:

Paylaş:

Bizi Takip Edin
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore