Sadece Gerçek logo

Safevîler’in tarihsel ve dini dönüşümleri

Safeviler. Tasavvuftan saltanata..

Öncelikle belirtmeliyiz ki, Safevîler’i anlatan bu yazı, Safeviler’in tarihinden ziyade, dini algılarındaki dönüşümlerin ağırlıkta olduğu bir yazıdır. Ayrıca Safeviler’i anlattığımız bu yazıda, alıntılanan kısımlar, Ehl-i sünnet çerçevesinden bakılan yargıları içermekle birlikte, saltanatın tasavvufa bulaştığında, tasavvuf yolunda olanları nasıl yozlaştırdığını herkese bir nasihat olarak aktarmaktadır. Aslında bu vaka, hakiki tasavvuf tekkelerinin neden fakir bir hayatı tercih ettiklerini, neden saltanat ve debdebeden koşarcasına kaçtıklarını göstermektedir.

Takvanın olduğu yerde; kibir, kendini beğenme, saltanat, israf olmaz. Bunların olduğu yerde de takva ve hakikat olamaz. Yazıyla ilgili girişimizi yaptıktan sonra, İsmail Hakkı Bursevi hazretlerinin tefsirinden Safeviler ve tarihsel süreçteki etkileşimlerini gösteren kısımları sizlerle paylaşıyoruz.

Şeyh es-Sâfî k.s. hazretleri buyurdular: Marifet iddia edip, irşad makamına oturanlar; dünya menfaati için gösteriş yapan sahte şeyh ve evliyalık taslayanlara yapılacak azap, bu zinâkâr kadınlara yapılan azabın yetmiş katı olacaktır.

Şeyh es-Safî’nin kim olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, Musannif hazretlerinin Celvetiyye tarikat-ı âliyyesinde olması, ve Celvetiyye tarikatının silsilesinde bulunan Şeyh Safiyyüddin Erdebili olmalıdır. Şeyh Safiyüddün Erdebilî, 1252 yılında Erdebil’de doğdu. Babasının Hoca Kemaleddin Arabşah’ın oğlu olduğu söylenir. Şeyh Safiyyüddin küçük yaşta babasını kaybetti. İyi bir eğitim gördü. Tasavvuf, marifet ve hikmeti, Zahid Rüknüddin İbrahim bin Ravşân Emîr bin Bâbil bin Şeyh Bündâr Kürdî Sencâri Geylânî hazretlerinden tam yirmi beş yıl kadar ilim tahsil etti. Şeyhinin kızıyla evlendi. Hocasının halifesi olarak Erdebü’ye yerleşti. Orada irşada başladı. Birçok talebe yetiştirdi. 1334 yılında Erdebü’de vefat etti.

Safeviler doğru bir yol olmaktan çıkıyor.

Şeyh Safiyyuddîn’den sonra onun çocuk ve torunlarına Safevî şeyhleri denildi. Başta Osmanlı devleti olmak üzere bütün Türk devletlerinin onlara büyük bir saygısı vardı. Osmanlılar, her sene onlara çırağ akçesi adı altında hediyeler gönderirlerdi. Zamanla her tarafa şöhretleri yayıldı. Timurhân, Yıldırım Bayezid’i mağlup edip, Anadolu’dan esir ettiği Türkmenleri, Safevî şeyhlerinin ricası üzerine serbest bıraktı ve Anadolu’ya gönderince bütün Anadolunun çoğu Safevîlere mürid oldu.

Kendilerinde maneviyât kalmayan Safevî şeyhleri postu bırakıp tahta geçmeye karar verdiler. Babadan oğla geçen şeyhlikte maneviyat, cezbe ve aşk kalmamıştı. Tek istekleri dünyalık olmuştu. Bundan dolayı Şeyh Safiyyuddin’in torunlarından Cüneyd posttan tahta geçmeye karar verdi. Sünnî olan Osmanlı ve diğer Türk devletlerinin alternatifi olmak için Şiîliğe kaydılar. Kendileri özbe öz Türk oldukları halde, Efendimiz s.a.v hazretlerinin soyundan geldiklerini yaydılar. Sahabelere dil uzattılar. Şah İsmail, Sünnî olan annesi Halime hanımı Tebriz’de şehir meydanında ibreti âlem için idam etti. Sahabelere dil uzatmayan herkesi idam etti.

Yavuz Sultan Selim ile yapılan savaşta mağlup oldu. Anadolu’da Safevîler adına ayaklanmalar oldu. Anadolu’daki müridlerle Safevîlerin arasındaki bağ ve iletişim koptu. Bunun üzerine Anadolu’da bulunan Safevîlerin müridleri, camilerden koptular. Safevîlerle de ilişkileri kesilince camiiden de oldular dergahtan da.

İlim, marifet, hikmet, şeriat ve tarikattan uzak bir halde yaşadılar. Zamanla çok garip bir topluluk meydana geldi. Safevî devleti, hicri 1150 – miladi 1737) yılına kadar devam etti. Safevîler hadisesi, şeriat, ilim, amel. aşk, vecd ve maneviyattan uzaklaşan, tahrif edilen müteşâyihliğın ve babadan oğla geçen bir şeyhliğin neler getirdiğine en bariz bir misalidir.

Buraya kadar olan kısım tefsirden alıntıdır. Bilinmelidir ki bu yazının amacı mezhepsel farklılıklardan dem vurmak, mezhepsel tartışmalar çıkarmak değildir. Mezhebi veya cemaati ne olursa olsun, öncelikle Allah rızasının gözetilmesi gereken mekan ve topluluklarda, öncelik değişir saltanat olursa. Emanet ehline teslim edilmezse, şeyhlik babadan oğla saltanat gibi devam ederse, yaşanacakları gösterme açısından, ibretlik bir vakadır. Babadan oğla geçen gerçek şeyh hiç mi olmamıştır derseniz, olmuştur. Ama burada asıl mesele kan bağı değil, liyakattır. Liyakatın gereği ise takva ve ilimde en ileride olana emaneti teslim etmektir.

 

Faydalanılan eser: İsmail Hakkı Bursevi, Ruh-ûl Beyân Tefsiri

Bizi Takip Edin
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore