6 Şubat depremi için “hepimize geçmiş olsun” bu cümleyi içtenlikle söylemek isterdim. Ancak gerekli önlemler, köklü değişiklikler için adım atılmadıkça sonuç yine değişmeyecek. Konuyu uzatmadan olması gerekenleri sıralayacağım. Biliyorsunuz ki Türkiye bulunduğu konum bakımından üzerinde üç tane önemli ve büyük fay hattına sahiptir. Bunlar Batı Anadolu Fay Hattı (BAF) Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF) Doğu Anadolu Fay Hattı (DAF) bu hatlar birçok ili kapsamaktadır.
Türkiye bir deprem bölgesidir. Ama bu gerçek gözardı edilerek işler yapılmaktadır. Ve her seferinde birileri günah keçisi olurken asıl sorunlar gözardı edilmektedir. Sadece müteahhitleri suçlamayın, onlara o izni veren, yapıyı denetlemeyen, denetlese de rüşvet yiyen kim varsa tespit edilip gereken yapılmalıdır. Bu yapılırken de parti, akraba, dernek gibi bağlantılardan önce hakikat ve adaletin kılıcıyla kararlar alınmalıdır. Ama bu yetmez. Depreme uygun izolatörlü temelleri özellikle ikiden fazla kat çıkan binalara zorunlu hale getirin. Demir, beton, tuğla ve işçilik standartları belirleyerek bunların dışına çıkana bırakın müteahhitliği, tuğla bile taşıtmayın.
Depremlere Hazırlıklı Bir İstanbul Mümkün mü?
Temel sorunlar var. İstanbul’un güneyi, yani yerleşimin çok olduğu bölgeler, fay hattının üstünde oturmakta. Ve bu fay Silivri’ye kadar uzanmaktadır. Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın devamıdır. İstanbul’un nüfusu 10 milyonun altına süratle düşürülecek kararlar alınmalıdır. İstanbul’a yeni fabrikaların açılmasının önüne geçilmeli, yatırımlar, fabrikalar ve işletmeleri Anadolu topraklarına yaymalıdır. İstanbul dışında işyeri açan zenginlere, bir süreliğine de olsa vergi kolaylığı sağlanmalıdır.
İstanbul’un nüfusunu azaltmakta yeterli değil. İstanbul’un Kuzeyindeki bölgeler, genelde ormanlıktır. İnsanlara oralarda yeşille barışık yerleşim, çevre ve şehir planlaması yapılmalıdır. İstanbul’un güneyine ise askeri üslerle birlikte, ormanlık alanlar oluşturulmalıdır.Bu söylediklerimiz çok büyük bir seferberlik ve ekonomik gider gerektirdiğinin ben de farkındayım. Ancak bu depremlerle zaten bu maliyetleri fazlasıyla ödüyoruz. Hem de 5 yılı geçmeden yaşıyoruz bu döngüyü.
Anadolu’ya Yatırım, Limanlara Kolay Ulaşım ve İthalatı Azaltarak Cari Açığı Düşürme
Anadolu kentlerini de risk gruplarına ayırmalı, çevre ve şehir planlaması sil baştan yapılmalıdır. Zemin etütleri ve bina etütleri yapılarak riskli bölgelerde halka kolaylık sağlanmalı ve riskli bölge dışında yapılaşmanın adımları atılmalıdır. Ancak bunlar liyakat ve adalet sahibi olacak. Allah korkusu taşıyan, adalet için yaşayan kadrolarla mümkün olabilir. Bir diğer konu ise İstanbul ve Anadolu bağlantısını dengelemektir.
Liman, otoyol, demiryolu ve tünellerle birlikte Anadolu’dan limanlara ulaşımı kolaylaştırarak, ihracat yükünü İstanbul dışına da yaymalıyız. Evet bu da ulaşım maliyetlerini arttıracaktır şüphesiz. Ancak burada da biz halka ve iş insanlarına iş düşmektedir. İthalatı azaltıcı üretimlere yönelerek, ülkenin cari açığının azalması için gayret edeceğiz. Herkes elini taşın altına koyup üretecek, üretemiyorsa en azından tüketimini azaltacak.
Elbette devlet Ovit, Zigana tüneli gibi tünellerle ve yeni demiryolu ağlarıyla bunu yapmaya başladı ama yine de çok yetersiz. Yeni sanayi teşvikleri ve İstanbul dışına yerleşime vergi indirimini hem halka hem de fabrikalara yapmalıdır. Anadolu’da fabrika açmayı kolaylaştırırken, İstanbul’da açmayı zorlaştırıcı tedbirler almalıdır.
Elbette tek sorun İstanbul değil ama İstanbul bu ülkenin gerçek başkentidir. Bu sebepten ötürü eğer bu deprem İstanbul civarında olsaydı, olacak yıkımı, yitecek canları tahayyül edemeyiz. Ama hakikatle konuşmak gerekirse bu ihtimal her zaman vardır. O yüzden insan tedbir almalıdır. Ölüm gelip çatacaksa, sıcak yatağında da seni bulur. Ama tedbirsizliği, boşvermişliği, liyakatsizlik ve denetimsizliğin faturasına, kader diyerek işin içinden çıkamazsınız. Elbette her şey kader planı dahilinde ama Allah insana cüz’i iradeyi ve akletmeyi boşuna vermedi. Bunları verdiği için de onu ve cinleri hesaba çekeceğini, onların sorumluluk sahibi olduğunu da kitabında belirtti.
İstanbul demişken, diğer büyük şehirler olan İzmir’de dikkat etmeli, orada da aynı önlemler alınmalıdır. İnsanlara, özellikle memleketine yerleşmek isteyenlere teşvik edici hamleler alınmalı. O şehirlerde istihdam arttırıcı hamleler yapılmalı ve ülkenin tamamı, fakirinden zenginine herkes bu konuda yardımcı olmalıdır.
Devlet ve millet el ele olmadan bu önlemler alınamaz
Bu hamleleri devlet tek başına atamaz, bu hamleleri halk da desteklemeli ve fedakârlık yapmalıdır. Ayrıca bu tarz afet koşullarına hazırlıklı olmalı için, özel sektör ya da devlet memuru olsun, çalışan herkese ilk yardım ve arama kurtarma eğitimi zorunlu tutulmalı, işe alımlarda bu yetkinlikler şart koşulmalıdır. Devlet bu kursları tüm ülkeye yaymalı ve zorunlu kılmalıdır. Başka türlü büyük afetlere yardım ekipleri yetersiz geldi ve gelecektir.
Bu tür afetler sonrası çok hızlı organize olabilecek, kendi haberleşme ağını kurmalıdır. Bu haberleşme ağı elektrik ve telefon hattı arızasıyla kesintiye uğrayacak türden olmamalıdır. Devlet tüm bu gerçekleri insanlara daha okul sıralarında, çocuk yaşlarda anlatarak, gelecekte bunları yapabilmek adına kamuyounu hazırlamalıdır. Çünkü bu gerçekleri şu anki halka anlatmak ve kabullendirmek pek zordur. Bu kadar felakete rağmen maalesef çok zordur.
Ancak önemli bir nokta daha var ki, bunları yapacaklar adalet ve liyakati arkaya atmayan, akraba, torbil kayırmasıyla birilerini haksız yerlere yerleştiren idarecilerin yapacağı şeyler değildir. Hani balık mevzusu var ya kokar derler. Heh işte o mesele. Asıl mesele, kokmayan balık. Ama kokmayan balık için de dürüst, namuslu, liyakat ve adaleti arka plana atmayan halk gerekir. Yoksa bu işler maalesef yapılamaz. Yapılması için gerekenler bellidir. Önce halk olarak kendimizi düzeltmemiz gerekir. Sonra da idarecillerimizi düzeltmemiz gerekir. Bu söylediklerimi yabana atmayın, namussuz, ahlaksız, şerefsiz fırsatçıları, çatlayan binalara sıva atan şerefsizleri gördük. Bunları toplumdan dışlayıp, cezasını vermedikçe, bunlara müsaade edenleri de gerekirse karşına dikilmedikçe, bu söylediklerim yapılamaz ve biz de aynı acıları ara ara yaşar dururuz.