Allah, burnu, ağzı, dudakları ve dişleri insanın yüzünde en güzel şekilde inşa etmiştir. O’nun yaratım sanatın acayiplerinden ve hikmetinin inceliklerinden biri de duyuyla algılanan kelâmdır ve harflerin meydana gelmesidir.
Kelâm ve harfler, boğazdan çıkan hava dalgaları aracılığıyla bu çıkış yerlerinden ortaya çıkar. Yine O’nun şaşırtıcı işlerinden biri de dilin, dişlerin ve dudağın, ayrıca dudağın baş tarafından boğazın sonuna kadar seslerin çıkış yerlerinin kelâma yardımcı olmasıdır. İnsan, farklı dillerde olduğu gibi, belli bir sayıyla sınırlanması mümkün olmayacak şekilde birbirinden farklı birçok harflerle konuşmaya güç yetirir. Allah, her millete kendi mizaçlarına özgü lisanlar, harfler ve terkipler vermiştir.
Arapların, kalplerinin geniş ve tabiatlarının meziyetli olması nedeniyle fasih bir dili ve hayranlık verici harfleri vardır.
Farsların, mizaçlarının hoşluğu ve dengeli olması nedeniyle latîf bir dilleri ve yerleşik terkipleri vardır.
Türklerin de yaratılışlarının ve karakterlerinin sevimliliği nedeniyle hoş bir dili vardır.
Moğolların karakterlerinin katı ve mizaçlarının kuvvetli olması nedeniyle dilleri serttir.
Bu nedenle şöyle denmiştir: “Fesahat Arapçanın, letafet Farsçanın, sevimlilik (veya şirinlik) Türkçenin, sertlik Moğolcanındır. Geri kalan diller hezeyandır.” Çünkü bu dördünün dışında kalanların hoşluğu yoktur. Örneğin Hintçenin kelimeleri güçsüz ve terkipleri de devriktir. Hintçenin dışındakiler de hissedildiği üzere öyledir.
Dilde fethanın (a ve e harfinin) ağırlıklı olması, o dili konuşanların tabiatlarının inceliğine işaret eder. Dilde ötrenin (u ve ü harflerinin) ağırlıklı olması, o dilin sahiplerinin ağırlığına işarettir. Dilde kesrenin (ı ve i harflerinin) ağırlıklı olması ise o dilin sahiplerinin orta durumda olmalarına işarettir.
Kaynak: Şemseddin es-Semerkandi, İlmü’l Âfâk ve’l-Enfüs, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları 158, Çev: Dr. Yusuf Okşar – Dr. İsmail Yürük, 1. Baskı, İstanbul 2020, Sayfa 368-370