Hz. Muaviye sahabedir, Yezid ise değildir. Yezid ile sahabe bir tutulamaz. Bilgisi çok az olan bir sahabe, bilgisi çok fazla olan bir alimden üstündür. Sahabeler, başkalar herhangi insanlarla kıyaslanamaz. Yukarıdaki örnek ise onları kıyaslamak için değil, onların makamlarının önemini izah içindir. Hazreti Muaviye hakkında tereddüt edenler, bunun cevabını Eyüp Sultan hazretlerinden de alabilirler. Şöyle ki:
Peygamberimiz’in övgüsüne mazhar olabilmek düşüncesiyle, İstanbul’un fethi için ilk İslam ordusu Hazreti Muaviye zamanında gönderilmiştir. Üstelik bu ordunun kumandanı Yezid idi. Hepimizin bildiği Eyüb Sultan hazretleri, bu orduya bir nefer olarak katılmış ve bu sefere katılmış İstanbul’da şehid olmuştu. Eyüp Sultan hazretleri acaba Hazreti Muaviye’yi bizim kadar da mı tanımıyordu?
Elbette tanıyordu ve bile bile onun ordusunda bir nefer olmayı kabul etmişti. Şimdi bazıları, “Evet o orduya katılmıştı ama şu düşünceyle bu düşünceyle katılmıştı” gibi tevillere gideceklerdir. Onlara verilecek en kısa cevap şu sorudur:
Eyüb Sultan hazretlerinin yerinde siz olsaydınız, o hangi düşünceyle o orduya katıldıysa siz de aynı düşünceyle Hazreti Muâviye’nin gönderdiği orduya katılır mıydınız? “Evet” derlerse mesele yok. “Hayır” derlerse o zaman onlara şöyle demek hakkımız olur: Siz Ebu Eyüp El Ensari’den (Eyüp Sultan) Hazretlerinden daha mı iyi biliyorsunuz?
Ehl-i sünnet ile Şîa arasındaki kalın çizgilerden birisi de Hazreti Muaviye meselesidir. Ehl-i sünnet inancına göre, “Hazreti Ali ile Hazreti Muaviye arasında geçen hadiseler ictihad farkından idi. Doğru olan Hazreti Ali’nin ictihadı idi. İctihadda hata eden suçlanmayacağı için, Hazreti Muaviye de suçlanmaz. Her ikisi de muhterem ve mübarektir.”
Hazreti Ali efendimiz derece itibariyle bu ümmetin ilk dördü içindedir. Hazreti Muâviye ise vahiy kâtipliğine getirilecek kadar bir itimada sahipti. Peygamberimiz ona Allah’dan gelen ayetleri yazma vazifesi vermiştir. Bugün, bilmeden onun aleyhinde konuşanlar, onun kayda geçtiği Kur’an ayetlerini okuduklarını düşünmelidirler.
Eski Diyanet İşleri Başkanımız Ömer Nasuhi Bilmen, bugün eşi olmayan bir âlimdi. Onun Hukûk-ı İslâmiyye ve Istılâhâtı Fıkhıyye Kâmusu isimli muhalled eserinin 1, cild 429. sahifesinde Hazreti Muâviye hakkında şu bilgiler var:
“Muâviye radıyallâü anh, ashab-ı kiramdan ve Rasulullah’ın vahiy katiplerindendir. Peygamberimiz’in hanımı ve mü’minlerin annesi olan Hazreti Habîbe radayallâhü anhânın kardeşi olup kendisine “Müminlerin dayısı” ünvanı verilmiştir.
Hazreti Ebûbekir, Hazreti Ömer ve Hazreti Osman’ın (radıyallâhü anhüm) halifelikleri zamanında Şam valiliği yaptı. Daha sonra, aralarında yapılan bir anlaşmayla Hazreti Hasan radıyallâhü anh tarafından hilafet kendisine bırakıldı. Şam’da 20 sene kadar hilafette bulundu.
Hazreti Muâviye son derece zeki, yumuşak huylu, güzel konuşma kabiliyetine sahip, İslam fıkhına/hukukuna hâkim ve cömertliğiyle meşhur bir zattı. İslam hâkimiyetinin doğuya-batıya yayılması için pek çok hizmetlerde bulundu. Peygamberimiz’den 163 hadis rivâyet etmiştir.
Ebü’d-Derdâ, Cerir ibni Abdillah, Numan ibni Beşir, Ebû Saîdil Hudrî, Sâib ibni Yezid, Ebû Ümâme ibni Sehl, aşere-i mübeşşereden Hazreti Zübeyr’in oğlu İbni Zübeyr, Peygamberimiz’in amcasının oğlu İbni Abbas ve Hazreti Ömer’in oğlu İbni Ömer gibi seçkin zatlar, Hazreti Muâviye’den hadis rivâyet etmişlerdir.
Peygamberimiz sallallâhü aleyhi ve sellem, Hazreti Muaviye için, “Allah’ım! Onu doğru yolda eyle ve doğru yola yönlendirici eyle” diye dua etmiştir.
İbni Abbas hazretlerine, Hazreti Muaviye’nin vitir namazıyla ilgili ictihadı sorulmuş, o da, “Muâviye’nin söylediği doğrudur. O fakihtir” buyurmuştur. Hazreti Muaviye’nin fıkıhtaki dirayeti ve üstünlüğü zaten kabul edilmektedir. Hazreti Muâviye Hicrî 60 tarihinde Şam’da vefat etmiştir.”
Hazreti Muaviye meselesini güvenilir bir kitaptan daha geniş öğrenmek isteyenler, Ömer Nasuhi Bilmen’in Ashab-ı Kiram Hakkında Müslümanların Nezih İtikadları isimli eserini okumalıdırlar. Eğer sahabeden herhangi birisine buğz edersen, düşmanlık edersen, ehli sünnet vel cemaat dairesinden çıkarsın. O tasavvuf ki; en yüksek şubesi Kadirilik’tir. Abdülkadir Geylani (k.s) hazretlerinin sancağıdır. O şubenin silsilesi Peygamber efendimizin torunları olan İmam Hasan ve İmam Hüseyin efendilerimizden gelmektedir. Onlar Hz. Ali’nin evladı iken, Abdülkadir Geylani de onların akrabaları iken Hz.Muaviye’yi sevip saymış, kabul etmiş iken, sizlere ne oluyor?
Hz. Ali ve Hz. Muaviye arasındaki ictihad meseleleri sebebiyle gelişen olaylar, hakem olayı neticesinde netleşmişken, sonrasında Hz. Hasan efendimiz bile Hz. Muaviye’ye biat etmişken size ne oluyor? Sonrasında Yezid’in yaptığı zalimlik sebebiyle Hz. Muaviye’yi Yezid’le bir tutmak, onun verdiği bir emir sebebiyle Hz. Muaviye’ye buğz etmenin mantığı nedir? Hz. Hasan’ı karısı Cade’nin zehirlemesi ama bunu neden yaptığının ve varsa kimler tarafından yaptırıldığının bilinmemesine rağmen, üstelik Hz. Hasan ile anlaşmış olmalarına ve ümmetin birleşmesine rağmen, neden Hz. Muaviye fail olarak gösteriliyor?
Sahabeler bir bütündür, birini sevip, birine buğz edemezsin. Hz. Muaviye Hz. Ömer ve Hz. Osman döneminde Şam gibi önemli bir beldede valilik yapmıştır. Hz. Muâviye, Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)’in: “Allah’ım, Muaviye’ye hesap ve kitabı öğret ve azaptan koru” ve; “Allah’ım, Muaviye’yi hâdî ve mehdî (hidâyet edilmiş ve hidâyet edici) kıl ve onunla insanlara hidayet ver.” dualarına mazhar olmuştur.
Müslüman olduktan sonra vahiy katipliği yapmış, Peygamber efendimizden 163 tane hadis rivayet etmiş. İbni Abbas (r.a) tarafından fakih olduğu belirtilmiştir. Ebü’d-Derdâ, Cerir ibni Abdillah, Numan ibni Beşir, Ebû Saîdil Hudrî, Sâib ibni Yezid, Ebû Ümâme ibni Sehl, aşere-i mübeşşereden Hazreti Zübeyr’in oğlu İbni Zübeyr, Peygamberimiz’in amcasının oğlu İbni Abbas ve Hazreti Ömer’in oğlu İbni Ömer gibi seçkin zatlar, Hazreti Muâviye’den hadis rivâyet etmişlerdir.
Fakihler Hz. Muaviye’nin sözüne itimat ederlerdi. Kütübü Sitte’de (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî ve ibn-i Mâce) ve Hanbelî mezhebinin imamı, İmâm Ahmed’in Müsned’inde Hz. Muâviye’den hadîs rivayet edilmiştir ki bu kitaplar Resulullâh’ın sünnetinin en muteber metinlerindendir.
1400 yıldır ehli sünnet alimleri Hz. Muaviye hakkında kötü bir şey dememişken, onu sevip saymışken, bu yeni yetme, kökü kesik ya da şaibeli tasavvufçulara ne oluyor? Yoksa rafizilerin tasavvuf tekkelerine sızmasının bir tezahürü müdür bu? Bektaşi, Melami ve Mevlevi tarikatlarındaki sızıntılardan birisi de bunlar mı yoksa?
Rafızilerin haricinde bir de Sabetayistler denen Yahudi dönmeleri de İslam tarikatlarına sızmaya çalışmışlar ve maalesef büyük oranda da başarılı olmuşlardır. Ancak, bu sızıntı operasyonuna karşı koyan ve ayakta kalan hak tarikatlar da vardır. Söylenecek çok şey var lakin, burada sözü bitirmek yeterli.
Sabetaycılık hakkında daha fazla detay için: https://www.sadecegercek.net/category/sabetayizm