Sadece Gerçek logo

31 Mart 2024 yerel seçim analizi

31 Mart 2024 yerel seçim sonuçları sürpriz oldu. Girdiği her seçimden zaferle çıkan Ak Parti tarihinde ilk kez seçimlerde 2. parti oldu. Sonuçların istatistiklerine fazla değinmeyeceğim. Zira Türk milleti, zaten seçimleri yakından takip etmeyi sever ve detayları da iyi bilir. Biz burada seçimin kazananları, kaybedenleri, sürprizleri ve hayal kırıklıklarına ve sebeplerine değineceğiz. Sırayla partileri ele alacağız. Neden böyle oldu, onlara geçmişten ve gelecekten örnekler vererek, bir sebep sonuç ilişkisi kurmaya çalışacağız.

Adalet ve Kalkınma Partisi yani AKP’nin seçim sonucu ve sebepleri

2019 yerel seçimlerinde %44,33 alarak seçim maratonunu zirvede kapatan AKP, 31 Mart 2024’teki seçimde %35,39 alarak, 10 puanlık bir düşüş yaşadı. Erdoğan faktörü olmasına rağmen, %10’luk bir düşüş yaşandı. İşte dananın kuyruğu burada kopmakta.

Türkiye geneli 31 Mart 2024 yerel seçim sonuçları

Elbette bir seçimi etkileyen birden fazla faktör vardır. AKP’nin oy oranını ise yaptığı ve yapmadığı şeyler etkilemiştir. Bunları ise konu başlıkları olarak şöyle sıralayabiliriz;

 

  • Liyakatsizlik ve yanlış adaylar
  • Ekonominin kötü durumu ve alım gücünün yok olması
  • Hukuksuz ve toplumu rahatsız eden bazı uygulamalar
  • AKP’li bürokrat ve siyasetçilerin ve onların akrabalarının şatafatlı hayatları
  • Özlem Zengin başta olmak üzere AKP içindeki bazı kadın politikacıların yanlış politikaları
  • Düzensiz ve başıboş göçmen ve başıboş köpek sorunu
  • Muhalifleri memnun etmek için kendi tabanını küstürecek adımlar atması

 

Şimdi bu sıralanan ve AKP’nin kaybetmesine sebep olan maddelerine kısaca ama anlaşılacak düzeyde değinmeye çalışalım.

Liyakatsizlik ve yanlış adaylar

İstanbul ve Ankara adayları tamamen yanlış adaylardı. Murat Kurum’un imar barışı sebebiyle deprem bölgesinde yaşanan büyük yıkıma ön ayak olması gibi sebeplerden ötürü antipati duyulması. Yine AKP’nin Ankara adayı Turgut Altınok’un atanamayan öğretmenlerin kaygılarını belirtmesi sonrasında, (doğru düzgün para vermeyen ve köle gibi öğretmeni çalıştıran) dershanelere gidin, orada çalışın diyerek, alay edercesine gülmesi, bilinçli seçmenin unutacağı şeyler değildi. Aslında liyakatsizlik ve yanlış adaylar, ekonomi iyiyken pek göze batmıyor, Tayyip Erdoğan faktörü sayesinde kazandırıyordu. Ama insanların refahını, alım gücünü yok edince, bu tarz can alıcı şeyler göze batmaktadır. Öte yandan İstanbul ve Ankara örneği versek de birçok il ve ilçe adaylarında da liyakatsizlik barındıran kişiler mevcuttu ama onlara burada değinmeyeceğiz. İstanbul ve Ankara önemli olduğu için bizzat örnek verdik.

Ekonominin kötü durumu ve alım gücünün yok olması

Ekonomi kasıtlı ve bilerek bozuldu dersem gülersiniz değil mi? Ya da Dolar bilerek yükseltildi ve bir yerden sonra öyle bir yükseliş hali aldı ki Türkiye’deki işciler, Çin’deki gibi ucuz işçi haline geldi. Yani çok mal üreteceksin ama paran değersiz olduğu için yabancılar bunu senden kendi değerli paralarıyla çok ucuz meblağ ile halledecekler. Anlamadınız mı? Durun size AKP’nin kurmayları arasında yer alan Numan Kurtulmuş anlatsın.

Maalesef TL eskiden çok değerliymiş ama bakın maalesef 🙂 Bakın yiğidi öldürün hakkını yemeyin denir. Burada Numan Kurtulmuş şunu diyor: Dolar’ı biz bilerek yükselttik. Çünkü öteki türlü her şeyi dışarıdan alıyorduk, üretmiyorduk. Evet bu kısma kadar doğru diyorsun, iyi de bunun yolu Dolar’ı yukarı fırlatmak değil ki…

Sen Dolar’ı fırlatırsan, üretim yapacağı malzemenin ham maddesini dışarıdan alacak adam zorlanır. Ve dışarıdan pahalıya ham madde alır. Burada üretim maliyeti, diğer masraf kalemleri vs. eklenince, ekstradan kur sebepli maliyeti de katınca, içerideki üretim mallarına da zam gelmesi kaçınılmazdır. Bu zam sebebiyle piyasadaki malların zincirleme şekilde zamlanması, bu zam neticesinde küçük esnafında geçinebilmek için kendi sektöründe zam yapması kaçınılmaz olur.

Numan Kurtulmuş haklı mı?

Sen ihracatı arttırmak için bunu yaparken, üreten ama cebi dolgun kalantorların ekmeğine yağ sürüyorsun. Çünkü onlar her türlü dışarıya mal satarak döviz kazanıyor. Ama olan alt tabakaya oluyor. İnsanlar arabasına benzini pahalıya alıyor, tarlası için kullanacağı mazotu ve gübreyi pahalıya alıyor, hayvanına vereceği yemi pahalıya alıyor, ulaşım ve nakliye maliyetleri artıyor. Bu da hayatın devamı için önemli olan gıdaya zam üstüne zammı getiriyor. Çünkü yurtdışına ihraç eden firmalara vergi kolaylığı sağlıyor ve onları teşvik ediyorsun, onlar bu döviz yüksekliğinden etkilenmeyerek, servetine servet katıyor. Ama gariban bir vatandaş bir bilgisayar, bir cep telefonu alayım dediğinde olmaz, fazla ithalat yapıyoruz diyerek, öyle bir vergi koyuyorsun ki adeta telefon parası kadar ya da araba parası kadar vergi koyuyorsun. Tabi devlet bunu yapınca haraç olmuyor ama bunu bir şahıs yapsa mafya olur orası da ayrı.

Ayrıca halkı bankalara muhtaç ederek, kredi çarkının kurulmasını sağladılar ve kredi balonuyla birlikte ev fiyatları da fırladı. Tabi bu da bir oyundu. İnsanları bankaya entegre etmek ve evleri ederinden çok çok daha yüksek meblağlara satmak. Aslında bir ülkede ev ve araba fiyatları fırlıyorsa, ev ve arabalar üzerinden kara para trafiği de dönüyordur da oraya çok girmeyelim. Sözün özü insanların cebindeki paraya göz dikersen, kendine ve yanındaki holding sahiplerine imtiyazlar tanır ve onları zenginleştirirsen, insanlar bir yere kadar sabreder.

Tabi ekonomiden bahsederken, Kur Korumalı Mevduat ve Epistemolojik Nureddin Nebati’den bahsedilmeden geçilir mi? 6 ayda bizi çok farklı noktalara götürdü değil mi? 🙂

Hukuksuz ve toplumu rahatsız eden bazı uygulamalar

Şüphesiz ki bunların en başında 11 Mart 2020’den itibaren hayatı Türkiye’de zindana çeviren COVID saçmalığı ve kısıtlamaları gelmektedir. Zorla ve baskıyla zehirli sıvıları, insanlara zerk ettirme, işini kaybettirme tehdidi gibi birçok sebeple vücudun dokunulmazlığı ilkesinin ayaklar altına alınması, bilinçli insanların ve bilinçli seçmenin de unutacağı bir rezalet değildi. Elbette muhalefet partileri de bu konuda AKP kadar hatta daha suçlular. Çünkü Kılıçdaroğlu’na kalsa kolluk kuvvetleri zoruyla aşı yaptırmaktan bahsediyordu. Aynı şekilde her şey çok güzel olacak diye hayal satan Ekrem de aşı olmayanları toplu taşımaya almayalım diyerek demokratlığını ve sivri zekâlığını(!) göstermişti o dönemde. Tabi ülkenin başkentinde, çocukların itler tarafından parçalanmasına göz yuman Mansur da aynı kafadaydı. Ama bunu balık hafızalı çoğunluk seçmen unuttu orası ayrı. Öte yandan bu konuda AKP’ye tepki verilmesinin sebebi, emirlerin uygulanması için mührün onda olmasıydı.

Bir diğer sıkıntılı konu ise Türkiye’deki ifade özgürlüğüdür. AK Parti’ye proje üretenler zannettiler ki medyayı dizayn edersek. Tek sesli bir medya olursa her şey güllük gülistanlık olur. Ama gelinen noktada tek sesli medyanın yaptığı propaganda ve papağan gazeteciler AKP’ye büyük zarar verdi. Son on yılda yolu adliyeden geçmeyen kaç gazeteci kaldı? Ya da gazeteci kaldı mı? Tutuklu gazeteciler istatistiklerinde bile zirveye oynayan ülkeler arasındayız. Elbette gazeteci geçinen ajanlar da var ama her muhalifi ajan veya düşman diye yaftalamak ve ötelemek de doğru değil.

Bunun dışında hukuksuz birçok uygulama var tabi ki ama toplumun genelini derinden etkileyen, birçok insanın ölümü ve hastalanmasına sebebiyet veren ve Great Reset’i başlatan hamlelerin başında COVID kısıtlamaları gelmekteydi. Ve emin olun bu kısıtlamalar farklı alanlarda artarak devam edecek.

AKP’li bürokrat ve siyasetçilerin ve onların akrabalarının şatafatlı hayatları

Bu aslında genç ve orta yaşlı olup da sosyal medya kullanan her bireyin gördüğü ve sinirlendiği bir gerçektir. Twitter’da AKP Çocukları adıyla yayın yapılan bir hesapta bu şatafatlı ve halka tepeden bakan bürokrat ve siyasilerin çocuklarının iğrendirici ve görgüsüz gece hayatları, lüks spor arabaları ve daha birçok rezillikleri bulunmaktadır.

Akp çocukları adlı Twitter hesabı

Aslında AKP’yi başarılı kılan bunlara karşı geliştirdiği argümandı. Ak Parti kurulduktan yalnızca 15 ay sonra iktidara geldiğinde 3 Y ile mücadele edeceklerini söylüyorlardı. 3Y: Yolsuzluk, Yasaklar ve Yoksulluk. Yani ilk döneminde bunları layıkıyla da uygulamaya çalıştı. Ama sonraki süreci hepimiz biliyoruz. Ayrıca kaptanı doğru olmayan geminin, doğru gitmesi beklenemez. Neticede günümüze gelinen noktada, çıktıkları 3Y düsturu tam tersine evrildi. Yolsuzluk onlardan çıkar oldu. Yasaklar onlardan çıkar oldu. Ve yoksulluk mühür onların elinde olduğu için onların eliyle geldi. Ve yenilginin tarihi belirlendi. Bu başlık altında Ravza Kavakçı’nın İBB’den para almasından tutun, bazı AKP’li yazar çizer ama aslında troll gibi faaliyet yürüten kişilere de belediyeden verilen ödenekler de var aslında ama ona değinmeye bile gerek yok artık.

Özlem Zengin, Fatma Şahin gibi isimler olmak üzere, AKP içindeki bazı kadın politikacılar

2011 yılında imzalanan İstanbul Sözleşmesi ve onunla beraber kanunlaşan 6284 nolu madde sebebiyle birçok erkek, suçsuz olduğu halde mağdur edilmiştir. Yakın bir zamanda İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiş olsak bile 6284 nolu kanun halen yürürlükte olup, mağduriyetler yaşatmaktadır. 2013 yılında KADEM’in kurulmasıyla yani Kadın ve Demokrasi Vakfı’nın kurulmasıyla, mağdur erkek ve yıkılan yuva sayısı daha da artmıştır. Aşağıda AKP tabanı tarafından da çok tepki gösterilen Özlem Zengin’in videosu bulunmakta.

Tüm bunların canhıraş savunucuları arasında Fatma Şahin, Özlem Zengin gibi isimler bulunmaktadır. Fatma Şahin bu işlerin temelini atmış olsa da binayı çıkan ve kapsamı genişleten Özlem Zengin ve KADEM olmuştur. Bu isimler ki özellikle Özlem Zengin parti tabanı tarafından bile asla sevilmeyen bir isim olmasına rağmen ısrarla görevde tutulmuştur. Fatma Şahin’in de özellikle Covid döneminde kamuoyunca sezilen derin bağlantıları sebebiyle sevilmediği de bilinmektedir. Bu arada 6284 kanun teklifini meclise getiren de CHP’dir. Burada da Necmettin Erbakan’ın şu sözü tecelli ediyor: Ha AKP, Ha CHP ikisi de işbirlikçi, rantiyeci, IMF’ci diyordu rahmetli.

Düzensiz ve başıboş göçmen ve başıboş köpek sorunu

Düzensiz ve kaçan göçmen sorunu Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi ama hâlâ bu sorunu görmezden gelerek, Ümmetçilik ve İslam kardeşliği martavalıyla insanlara yedirmeye çalışanlar var. Her şeyden önce Suriye, ABD, İsrail ya da başka bir emperyalist ülke tarafından işgal edilmedi. Suriye’de mezhep kavgası çıkartıldı ve Türkiye’deki idarecilerde Büyük Ortadoğu Projesi için bu ateşi körükledi maalesef. O zamanlarda bu işi durdurmak adına giden Saadet Partisi heyetini de hain ve zalim diyerek niteleyen bu iktidar bu işlerin büyümesinden sorumludur. Bugün bu partide olmayan Ahmet Davutoğlu da bu işten sorumludur.

Evet Süleyman Soylu, İçişleri Bakanı olduğu dönemde bu sözleri kullanıyordu. TGRT’nin Mayıs 2022’deki bir programına katılan Soylu aynen şu ifadeleri kullandı:

“İstanbul’da fabrikanda Suriyeli çalıştır, sigorta da yapma. Sonra ‘Bu Suriyeliler ne olacak’ de. Önce iş insanları isyan edecek. Benim Çalışma Bakanlığı döneminde iş insanları geldi. Suriyelilerin çalışması için düzenleme yapılmasını istedi”

Olaylara baktıkları pencereyi görüyor musunuz? Halkın asayişi, huzuru değil öncelik. Patronların sisteminin işlemesi ve üretim akışının devamı öncelik. Yani halktan çok sistemi önemsiyorlar. Peki bu sistem ne devlet düzeni mi? Asla..! Rantiye düzeni, sömürü düzeni, üç kuruş paraya yığınları köle yapma düzenidir. Suriyeli işçileri gösterip ucuz işçi olmayı zorunlu kılıyorlar. Bunu kabul etmeyenlere de bak sizin yerinize göçmen çalıştırır, daha ucuza işimizi hallederiz demektir bunun altındaki niyet.

Tabi mesele sadece ucuz işçi gücü değil, göçmenler, özellikle kayıtsız ve kontrolsüz göçmen ülkenin demografik yapısını, sosyokültürel yapısını da bozar. Bu ise asayişi, iç huzuru bozarak birçok soruna sebep olur. Ayrıca kontrolsüz bir şekilde artan göçmen nüfusu ile birlikte, ilerleyen yıllarda ülkenin yönetimine de katılarak söz sahibi olup, ülkenin kanunları üzerinde de değişiklik taleplerinde bulunabilirler. Elbette bu uzun yıllara yayılacak bir şey fakat Türk halkı ile göçmen nüfusun doğum oranlarını kıyasladığınızda, yarınlar ve bahsedilen tehlike çok uzak değil.

Başıboş köpek sorunu ve güvensiz sokaklar

İşte bu konuda AKP’nin bir başka vukuatıdır. Hayvan hakları yasasını öyle saçma sapan bir şekilde geçirdiler ki bu yasa ile birlikte hayvanlar üzerinden gelir sağlayan ne kadar kan emici varsa bu yasayı kullanarak, insanların hayvan sevgisi hassasiyetinden faydalanarak çeşitli gruplar ve dernekler oluşturarak hayvanlara para toplama adına türlü kara para aklama işlerine girdiler. Bu derneklerin ismini vermeyeceğim ama Paw ile başlayanı meşhurdur. AKP’nin hayvan hakları konusunda çok hassas davranan ama sokakta itler tarafından parçalanan çocuklar için pek bir hassasiyetini göremediğimiz ve genç yaşına rağmen vekil yapılan bir isim daha var, Akp İstanbul Milletvekili Rümeysa Kadak. Aşağıdaki videoda Kadak, Avrupa’ya yaranmak için LGBT sapkınlığına AKP’nin nasıl destek verdiğini ballandırarak anlatmanın derdinde.

İşte hem hayvan hassasiyeti olup, hem LGBT’ye verilen haklar üzerinden övünmesi, tabanı rahatsız eden başka sebepler. Yani senin kendi tabanının bile sevmediği, istemediği kişileri ısrarla o koltuklarda tutarsan, üstüne bir de ülkenin gidişatını daha kötüye götürürsen, bu seçim sonuçları kaçınılmazdır. İnsanların size bugüne kadar vermesinin sebebi ise alternatifinizi görememesiydi. Ama artık o sorun da bitti diyebiliriz.

Muhalifleri memnun etmek için kendi tabanını küstürecek adımlar atması

Aslında bu başlık altına 6284 yasasını, LGBT haklarını savunuculuk, İstanbul sözleşmesi, başıboş sokak köpekleri sorununu ekleyebiliriz. Dahası başıboş göçmen sorunu ekleyebiliriz. Ama bunların dışında başka bir durum daha var. AKP çıktığı günden bugüne değişimler yaşayarak geldi. Kimi zaman liberal, kimi zamansa İslamcı rolüyle göründü insanlara. Ama 15 Temmuz sonrasında evrilen ve değişen bir Akp var artık.

Yeni AKP bürokrasiye teslim olmuş durumdadır. Erdoğan ve AK Parti kadroları kutsal devlet anlayışı, tepeden bakan bürokrasi ile mücadele ediyorken halkın adamlarıydı. Fakat son yıllarda devleti kutsallaştıran söylemlerde o kadar aşırı gittiler ki bu durum halkın AK Parti ile olan gönül bağlarını örseledi. Halkın gönlünü alan, halkta karşılığı olan kadrolar 3 dönem kuralı ile siyaset sahnesinden uzaklaştırılırken övgüde sınır tanımayan ama halkta karşılığı olmayan kadrolar partide önemli görevlere getirildi. Liyakat yerini sadakate bıraktı.

Anadolu’da AK Parti teşkilatlarında yaşanan yozlaşmayı gören sade vatandaş önce gönül olarak koptuğu partiden bu seferde oy olarak koptu. Başka Partilere gitmedi ama sandığa da gitmedi. AKP’de görev alan bir çok isim yıllardır birlikte hayatın zorluklarını göğüsledikleri eşlerinden çocuklarının annelerinden ikinci eş bularak ayrıldı. Ve AKP’nin ilk yıllarında “aile hayatı” kırmızı çizgi iken zaman içerisinde bu kırmızı çizgi yok edildi. 28 Şubat sürecini yaşayan dindar insanlara 28 Şubat sürecinin daha beterini yaşatmakta bir an bile tereddüt gösterilmedi.

15 Temmuz gecesini milat kabul eden AK Parti kadroları adaletten ve hukuktan ayrıldılar. Yaşın yanında sadece kuruyu yakmadılar. Güçlülerin kurtulması, parayı verenin kurtulmasını fakat garibanın sosyal soy kırımda uğratılmasını seyrettiler. 1950- 1980 yılında babadan dededen kalan miraslara dahi el koydular. Bir tanık ifadesi ile insanlar aylarca/yıllarca cezaevinde yattı. Ne acıdır ki yargılamalar illere göre değişti. Terfi bekleyen kamu görevlileri insanların hayatlarını kararttı. Milyonlar KPSS sınavına çalışırken AKP’de siyaset yapıp zengin olmayan, oğlunu kızını işe sokmayan kimse kalmadı. Bunu gören insanlar AKP’yi terk etti. MHP’nin ülkücü kadrolar için hiç bir talepte bulunmadan verdiği destek tabanda karşılık bulmadı. Evet, Bahçeli AKP’den kadroları için makam istemedi. Fakat kadroları istedi. AKP kayıtsız şartsız destek veren ülkücülere bırakın önemli bir görev verilmesini okullarda müdür yardımcılığı dahi verilmedi. Bu durumda sandığa katılımlar etkiledi.

Yani sözün özü AKP kendi savunduğu değerlerden uzaklaşarak kendi kendini yiyip bitiren bir canavara dönüştü. Adaletin ve liyakatin kalktığı yerde, çürüme, kokuşma ve yok olma ise kaçınılmazdır. Üstüne üstlük küreselci zalimlerin tek dünya devleti politikaları olan İklim anlaşması, karbon ayak izi gibi meseleler de bilinçli seçmen için bardağı taşıran son nokta olmuştur.

CHP yani Cumhuriyet Halk Partisi seçim sonucu ve sebepleri

CHP tarihinde alamadığı belediyeleri bile bu seçimde alarak büyük bir başarı elde etti. Seçimlerden birinci parti olarak çıktı. Bazı değerlendirmelere göre her şeyi Kemal Kılıçdaroğlu’na bağlayanlar çıktı. Elbette onun varlığı da partinin kazanmasını engelliyordu. Ama tek sebep elbette onun gitmesi değildi. CHP’nin başarı sebeplerini sıralayalım:

  • Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın etrafında kemikleşen oyları olması sebebiyle onlardan aktif olarak faydalanması
  • Kritik ilçelerde, doğru adayları sahaya sürmeleri ve rakiplerinin adaylarının zayıf kalması
  • Bazı bölgelerde DEM parti ile gizli ittifak yapması ve ortak aday çıkarması
  • Partinin Kılıçdaroğlu’nun mezhep partisi hamlesinden kurtarılıp İmamoğlu’na teslim edilmesi
  • Kılıçdaroğlu döneminde yumuşak, ılımlı söylemler ve helalleşme politikalarının etkisi
  • Oy kullanan yeni neslin, CHP’nin eski yaptıklarını bilmemesi veya inanmaması
  • 15 Temmuz sonrası AKP’nin devleti kutsallaştırarak, ulusalcılığı ve Kemalizm’i tekrar diriltmesi
  • Göçmen politikaları sebebiyle ulusalcılığın ve milliyetçiliğin artması

Açıkçası bu başlıklar altında CHP’nin başarısını toplayabiliriz. Şimdi gelin bunları teker teker kısaca izah edelim.

Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın etrafında kemikleşen oyları olması sebebiyle onlardan aktif olarak faydalanması

İstanbul ve Ankara Türkiye’nin en büyük şehirleri ve bu şehirlerin nüfus yoğunluğu çok fazla ve genç nüfusta buralarda çok fazla. Genç nüfus ise genel olarak AKP’den umudunu kesmiş, hatta AKP’yi istemez durumda. Kalan genç nüfus ise bir yerlere gelebilmek için genelde AKP’yi destekleyen çoğunluk. Tabi bir de partinin ilk çıkışındaki anlayışa gönül veren dini hassasiyeti olan gençler de var. Ancak onlar yapılan dini yanlışlar sonrası partiye tamamen küstüler.

Hâl böyle olunca, Ekrem İmamoğlu tıpkı Tayyip Erdoğan’ın gençliğindeki gibi hareketler yapmakta. Yani insanların gönlüne girmeyi bir şekilde başarmaktadır. Özellikle de genç nüfusa bu anlamda iyi nüfuz etmiştir. Yine Mansur Yavaş’ın MHP kökenli olması ve milliyetçi oyları da alması, bir yandan da ulusalcı olup CHP oylarını almasıyla, Ankara halkının hassasiyetini de göz önüne alırsak, orası için tam aranılan adaydır. İşte bu iki doğru aday, en önemli yerlerin kazanılmasını sağladı. Ve bu iki isim Cumhurbaşkanı adayı olsa da çok fazla oy alacak potansiyele sahip olduğu için CHP’ye ekstra oy kazandırdılar.

Kritik ilçelerde, doğru adayları sahaya sürmeleri ve rakiplerinin adaylarının zayıf kalması

Mesela Esenyurt üzerinden bunu somut hale getirebiliriz. Esenyurt 2019 yerel seçimlerinde, CHP’ye geçmişti. Bunun en büyük sebebi, Esenyurt’un göçmen deposu haline getirilmesi, müteahhitlerin ve bürokratların rant kapısı haline getirilmesiydi. Üstüne üstlük eski başkan Necmi Kadıoğlu’nun genç bir kadınla uygunsuz görüntüleri de çıkınca, seçimin kaybedilişi kaçınılmaz hale gelmişti. Hatta AKP Esenyurt teşkilatlarında o gece gençler birbirleriyle tartışmış ve seçimi kaybetmelerinin sebebi olarak yapılan yanlışların olduğunu söylemişlerdi.

Bazı bölgelerde DEM parti ile gizli ittifak yapması ve ortak aday çıkarması

Bunun en bariz örneği ise İstanbul’un en kalabalık ilçesi olan Esenyurt CHP adayının profilidir. Kendisi DEM partinin de destekleyerek belediye başkanı yaptığı bir profildir. Elbette DEM bu adayı boşuna desteklemedi. Sebeplerini aşağıda göreceksiniz. Ama bu seçim öncesinde, önceki seçimi de Esenyurt’ta kazanan CHP’nin adayına yoğunlaşalım. Yani Kılıçdaroğlu’nun ekibindeki Kemal Deniz Bozkurt’a

Kılıçdaroğlu’nun aday yaptığı Kemal Deniz Bozkurt 2019’daki seçimi kazanmıştı fakat kendisi tamamen Kılıçdaroğlu taraftarı olduğu için Ekrem İmamoğlu’nun gelişiyle tekrar aday gösterilmemiştir. Yerine ise çok kritik bir aday gösterilerek Esenyurt’ta seçim resmen garantilenmiş oldu. Zira Esenyurt’ta DEM/HDP/Yeşil Sol Parti/ BDP / HADEP adına ne derseniz artık, PKK uzantısı ve sözde kürt haklarını savunan partinin seçmeni çok fazla ve Ekrem İmamoğlu, 2014 yılında “Kürtlerin de devlet kurmaya hakkı var” diyen Prof. Dr. Ahmet Özer’i Esenyurt’tan aday gösterdi. Elbette bu aday hem CHP’nin hem de DEM’in işine gelen bir adaydı ve ortak bir aday olarak seçime girdi. Ve %50’den fazla oy alarak seçildi. Ayrıca Prof. Dr. Ahmet Özer daha önce HDP’den de milletvekili aday adayı olmuştur.

Esenyurt’ta zaten AKP antipatisi çok fazla iken ve güçlü bir CHP-DEM ortak adayı çıkmışken, eski Refah Partisi ekibinden diye ortaya çıkarılıp aday yapılan Hamit Öncü’nün seçimi kazanması, neredeyse imkansızdı. Öyle de oldu ve seçimi kaybetti. AKP Esenyurt gibi Türkiye’nin ve İstanbul’un en kalabalık ilçesini zayıf bir adayla kazanamazdı. Çünkü yaptığı yanlış politikalar sayesinde bu bölgeyi ve ilçeyi CHP’ye altın tepside sundular. Elbette sadece bu örnekle bitmiyor aday mevzusu tepeden inen ama tabanın istemediği birçok kişi aday gösterildi. Bu sadece yerel seçimde olmadı, genel seçimlerde de oldu. Ama orada Tayyip Erdoğan faktörü daha ağır bastığı için adaylara istemeseler de oy verdiler.

Partinin Kılıçdaroğlu’nun mezhep partisi hamlesinden kurtarılıp İmamoğlu’na teslim edilmesi

Bu iddia her ne kadar AKP’nin çıkarmış olduğu bir iddia da olsa bazı aday gösterilen bölgelerde bu durumun gerçekten yaşandığı da yok sayılamaz. Eski CHP’li yeni AKP’li Savcı Sayan da bu iddiayı 2016’da dile getirerek CHP’nin bölüneceğini bile dile getirmiştir. Nitekim Muharrem İnce partiden ayrıldı ve kendi partisini kurdu. Zaten CHP’nin başına değişimciler gelmeseydi. Yani Ekrem İmamoğlu ve destekçileri gelmeseydi, CHP’nin bir kez daha bölünmesi kaçınılmazdı.

Bu iddia Kılıçdaroğlu’nun kendisinin de alevi olması ve bu alevi çıkışını sık sık kamuoyu önünde yapması sebebiyle antipatik bir hale büründü. Yani CHP’de ya da başka herhangi bir partide alevi olması çok normal. Çünkü onlar da bu ülkede yaşayan, vergisini veren, aynı kültürden ve aynı topraklardan gelen insanlar, dışarıdan gelen göçmenler gibi değiller. Ancak eğri oturup doğru konuşmak gerekir ki bu alevi sunni kışkırtması ile CHP’ye gidecek potansiyel ulusalcı oyların önüne geçme planı vardı. Kılıçdaroğlu’nun söylemleri de buna ön ayak oluyordu. Ancak Ekrem İmamoğlu ile birlikte bu algı kırıldı.

Kılıçdaroğlu döneminde yumuşak, ılımlı söylemler ve helalleşme politikalarının etkisi

Kılıçdaroğlu geçmişte Dersim’in bombalanmasından tutun da 28 Şubat’ta mağduriyet yaşayan Müslümanlar da dahil olmak üzere parti tarihindeki hata ve yanlış politikalara karşı halkla helalleşme için sık sık açıklamalar yapmıştır. Hatta bazı adımlar da atmaya çalışşa da bu yüzeysel kalmış ve söylemden öteye geçmemiştir. Tabi bunun sebebi Kılıçdaroğlu’nun kendi profilinin inandırıcılığının olmamasıdır. Ancak bu politikanın meyvelerini, İmamoğlu toplamıştır.

Zira Ekrem İmamoğlu profili, Kur’an okuyan, namaz kılan ve daha inandırıcı ve halka daha çok hitap eden bir profil. Genç, dinamik ve akıllı olan İmamoğlu, bu helalleşme politikalarını, kısmen icraata da dökerek ilerletti ve bu noktaya geldi. Ayrıca İmamoğlu’nun Laz kökenli olması ve devlet bürokrasisinde de Lazların hakim olması sebebiyle, İmamoğlu’nun önü de açıldı. Zira Lazlar da Kürtler gibi hemşericiliğe çok düşkün olup, farklı partiden bile olsa hemşerisine ılımlı bakar. Hatta inanırsa onu bile destekler.

Oy kullanan yeni neslin, CHP’nin eski yaptıklarını bilmemesi veya inanmaması

Evet CHP geçmişinde çok acı olaylara sebebiyet vermiş ve Anadolu halkının yüreğinde derin yaralar açmıştır. Bunu da çağdaşlaşma adına yaptığını savunarak milletin dinine, töresine saldırıyla başlatmıştır. Mesela ezanın Türkçe olarak zorunlu bir şekilde okutulması ve aslının yasaklanması, okuyanın ise hapse atılması, kendi koydukları din ve vicdan hürriyeti ilkesine bile aykırıdır. Ama kime anlatabilirsin ki..

Bu 19 yobazın(!) suçu neydi biliyor musunuz? Suçları ezanın aslına uygun okunmasının yasaklanmasını protesto etmekti. (Fotoğraf: Cumhuriyet Gazetesi, 5 Mayıs 1933)

Yine şapka kanunu ile milletin kafasına zorla şapka giydirilme uygulaması da bir başka talihsiz ve yanlış uygulamadır. Rize halkı gemilerle topa tutulmuştur şapka takmadığı için. Olayın detaylarını da aktaralım.

Şapka Devrimi, Rize’nin bombalanması ve Ali Şükrü Bey’in katli

Yıl 1925 Türkiye Büyük Millet Meclisinde “Şapka Devrimi” görüşülmektedir. Meclisin Müslüman aza’ları şapka devrimine ilişkin tasarının Anayasa’ya aykırı olduğunu söylediklerinde büyük atılgan ve Adalet Bakanı M. Esat Bozkurt çok sert şekilde mukabele ediyor, adeta tehditkâr bir dille şöyle diyordu: “Hürriyetin nasibi, irticanın elinde oyuncak olmak değildir? Ülkenin çıkarlarına olan şeyler hiçbir zaman anayasaya aykırı olamaz, olmaması mukayyettir.” Meclis buz kesmişti. Topal Osman ortalıkta dolaşıyordu. Aralık 1923’te Ali Şükrü Bey bu eşkıya tarafından katledilmişti.

İrtica o gün de geçer akçeydi ve İrtica ile yaftalananlar başlarına ne gelebileceğini biliyordu. Bu şartlarda olanlar oldu, yasa meclisten geçti. Takvimler 25 Kasım 1925’i gösteriyordu ve aslında her şey yeni başlıyordu. Şapka devriminin tatbikiyle birlikte Anadolu’da Müslüman ahalide huzursuzluklar artmaya başladı. Rejim, muhalefet edenlere çok sert tedbirler aldı. Para cezaları uygulandı, uslanmayanlar hapis cezasıyla cezalandırıldı. Hâlâ isyan edenler idam edildi. Örneğin İskilipli Atıf Efendi.

Bunca “rutin” işlem arasında dikkat çeken bir başka gelişme yaşandı. Rize’de Müslüman ahali şapka giymeyiz, vergi vermeyiz diye ayaklandı. Aslında ayaklanma değil, bir ihtardı bu. Kimse silah çekmedi, kimse öldürülmedi, kamu kurumları işgal edilmedi. Ahali sesini yükseltti sadece. Takvimler 12 Aralık 1925’i gösteriyordu. Sekiz alim şapka giymeyeceklerini, sarık saracaklarını beyan etmiş, bir takım ahali de zabıta karakoluna kadar yürüyerek nümayiş yapmıştı. Devlet, bu isyana sessiz kalmadı elbette. Hamidiye zırhlısı (evet zırhlı, bildiğiniz savaş gemisi) Rize’yi top atışlarıyla vurdu. Müslüman ahali şer’rinden korktuğu devlete boyun eğdi, ama teslim olmadı. Türkü yaktı ardından, yüzyıllar sonra da devlet alnında kara bir leke olarak taşısın diye: “Atma Hamidiye atma” türküsü… Olaylar sona erince İstiklal Mahkemesi kuruldu Rize’de. Bir gün içinde yargılama tiyatrosu gerçekleştirildi: 8 kişi idam cezasına, 55 kişi beş yıl ila on beş yıl arasında hapis cezasına çarptırıldı.

Türkünün sözlerini aşağıdaki videodan dinleyebilirsiniz. Atma Hamidiye Atma kısmı 2.Dakika 15. saniyeden itibaren başlar ve türkünün orijinal sözleridir. Onun öncesindeki sözler, şarkıyı yapanların eklemeleri ve düşünceleridir.

Peki CHP bu ve buna benzer uygulamaları neden yaptı? Elbette yeni getirdikleri Cumhuriyet rejimini kabullendirmek ve uygulanmasını sağlamak için. Yani rejim kanla kurulmuştur. Bu hakaret değil bir hakikattir. Çünkü Anadolu halkı, Osmanlı Devleti döneminde de hiçbir zaman reform ve yeni düzenlemelerde taraf olmamış, değişim talebinde bulunmamıştır. Osmanlı’da bile yenilikler tepeden inme olup bürokrasi ve orduyu kapsayan, halkın dahil olmadığı yeniliklerdi. Ancak yeni rejime karşı muhalefet olunca, rejim sözde hukuk mahkemeleri olan İstiklal Mahkemeleri’ni kurarak, kan akıtılarak kurulmuş ve aykırı sesler de kan akıtılarak bastırılmıştır. İşte Anadolu halkı bu yüzden CHP’nin ismini duyunca şeytan çarpmış gibi olur. Çünkü dinlerine, örf ve adetlerine karşı çok sert kararlar uygulamıştır CHP. Aslında bu çok büyük bir hataydı, sadece hata mı yoksa din karşıtlığı mı derseniz, aslında bu devletin 1921 ve 1924 anayasası bile Türkiye’nin dini temeller üzerine kurulduğunu gösterse de sonradan değişen anayasa ve keyfi uygulamalarla Türkiye’nin din eksenli devlet olmadığı tescillenmiştir.

Bu iki örneğin dışında bazı camilerin satılması, ahır yapılacak kadar harabe halde kaderine terk edilmesi, ezanın Türkçe okutulması, kılık kıyafet kanunu sebebiyle zorunlu şapka gibi uygulamalar, Kur’an’ı Kerim’in okutulmasının yasaklanması ve sıkı denetimler yapılması, halkın dini ve imanıyla uğraşılması gibi sebeplerle CHP adeta lanetlenmiştir. Ve şu son 8-10 yıllık süreç içerisinde CHP’nin oyu da asla %25’i geçemezdi. Ancak AKP’nin devleti ve sistemi aşırı kutsaması, tekrar ulusal ve kemalist söylemlere kayarak, bu ideolojilere can vermesi, aslında CHP’ye yaradı. Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu gibi ılımlı muhalifler sebebiyle de CHP’nin oyu artış yaşadı. Tüm bunların yanında genç neslin birçoğunun geçmişi bilmemesi, tarihinden bihaber olması ya da AKP’nin bu gerçekleri sulandırıp, kullanması sebebiyle bu acı olaylara inanmaması da CHP’ye yeni neslin kayışını sağladı.

15 Temmuz sonrası AKP’nin devleti kutsallaştırarak, ulusalcılığı ve Kemalizm’i tekrar diriltmesi

15 Temmuz kalkışması sonrasında AKP, NATO ekseninden uzaklaşarak Avrasyacılığa kaydı. NATO sebebiyle hapse atılan Ergenekon ve Balyoz mağduru askerler ve bürokratlar serbest bırakıldı ve bu kumpasın FETÖ tarafından yapıldığı söylendi. Ancak bu beraberinde devletin de daha ulusalcı olacağının sinyallerini taşımaktaydı. Tabi bu hamle yanında başka etkileri de getirecekti. Türkiye Yüzyılı söylemleri, halk aç ve geçinemiyorken İHA-SİHA güzellemeleri, yerli savaş uçağı, yerli savaş gemisi, yerli otomobil gibi söylemler de bunun altyapısı ve PR çalışmasıdır. Elbette bunlar güzel hizmetler olsa da maksatlı yapılan hizmetlerdir. Devlet otoritesine ve rejime kayıtsız şartsız bağlanmasını sağlama hamlesidir.

AKP halkın değil güvenlik bürokrasisinin etkisine girdi. Halkın terazisine çıkmayacak emniyet müdürleri, valiler ve yargı mensuplarının hatta il ve ilçelerdeki bürokratların yaptıkları halkı incitti. Yargı adeta her alanda muhalif temizliği yaptı. 14- 15 Temmuz gecesini milat kabul eden AK Parti kadroları adaletten ve hukuktan ayrıldılar. Yaşın yanında sadece kuruyu yakmadılar. Güçlülerin kurtulması, parayı verenin kurtulmasını fakat garibanın sosyal soykırıma uğratılmasını seyrettiler. AKP yola çıktıklarını yolda buldukları ile değişti.

Toplumda karşılığı olan tarikat ve cemaatlerin iktidara eklenmesi önce onların yani tarikat ve cemaatlerin güç kaybetmesine daha sonrada destek verdikleri iktidarın güç kaybetmesine sebep oldu. Çünkü devlete yakın duran dini gruplar, halktaki karşılıklarını kaybettiler. Çünkü yapılanlara ses çıkarmadılar, yanlışları düzeltmek için çabalamadılar. Bu da vakıf, dernek, cemaat, tarikat gibi sosyal dokuyu ayakta tutan kurum ve kuruluşların yıpranmasına ve halkın buralardan uzaklaşmasına sebebiyet verdi. Böyle olunca da toplumdaki ahlâki yozlaşma daha da hızlanarak arttı.

Tabi bu durum insanları başka bir kurtuluş aramaya itti. O da ulusalcı, milliyetçi ve kemalist ideolojilerin alevlenmesine sebebiyet verdi. Oysa bunlar da geçmiş dönemdeki nesiller tarafından denenmiş başarısız olunmuştu. Ancak insanlar böyledir, bazı hataları bilse de sonunda canının yanacağını kestirse bile, kendisi yaşamak ve görmek ister. Fakat bu görmenin bedelleri de maalesef çok ağır olur.

Göçmen politikaları sebebiyle ulusalcılığın ve milliyetçiliğin artması

Türk halkı Suriye olayları başladığında, Suriye’deki bazı görüntülerin abartılı servisi sebebiyle Suriye’deki muhaliflere acımış ve onların ülkeye gelmesine ses çıkarmamış hatta Ensar-Muhacir kıyaslaması yapılarak karşı olanları ikna etmeye başlamıştı kendisini. Ancak olayların seyri sonrasında daha farklı bir hâl aldı. Çünkü insanlar Esad’ın gideceğinden emindiler. Ama Esad gitmedi ve planlar duvara tosladı. Bunun devamında Avrupa Birliği kapılarını kapat bunlar siz de yaşasın biz de sana para verelim dedi.

Tabi Türkiye sıcak paraya hiç hayır diyemez. Ayrıca borçlar dengesinin bozulması ve hazır paranın yenmesi, üretimin yetersizliği sebebiyle bu parayı aldık. Ancak bu seferde sosyo-kültürel doku göçmenler tarafından bozulmaya başladı. İşverenler kaçak Suriyeli işçiler çalıştırmaya başladı. Devletin kaynakları ve AB’den gelen fonlar da bu insanların geçimine harcandı. Böyle olunca yatırımlar sekteye uğramaya başladı, emekliye verilecek zamlar ertelendi, atamalar azaldı, taşeron ve ücretli işçiler arttı. Daha sonraki aşamada yanlış politikalarla birlikte hayat pahalılığı da arttı.

Yine düzensiz göçmenler sebebiyle asayiş olayları arttı. Kiralık ev bulmak, geçinmek zorlaştı. Tüm bunlar antipati oluşturmaya başlayınca, Zafer Partisi gibi bir parti ortaya çıktı ve ırkçı düşüncede olanları safına kaydırmaya başladı. Elbette daha makul seviyede ulusalcı olanlar ise CHP’ye kaydılar.

MHP yani Milliyetçi Hareket Partisi seçim sonuçları ve sebepleri

Milliyetçi Hareket Partisi ideolojik temelleri ve kökeni olan bir parti olduğu için, Anadolu insanında da karşılığı olduğu için zayıf olmasına rağmen bazı şehirlerin belediyelerini alabilmiştir.

Mesela Tokat’ta AKP’yi geçerek efsane vali lakaplı Recep Yazıcıoğlu’nun oğlu Mehmet Kemal Yazıcıoğlu aday gösterildi ve belediye başkanı seçildi. Ancak MHP’nin 2019’daki yerel seçimde oy oranı %7,31 bu oran 2024 seçimlerinde 4,99’a kadar gerilemiş durumda, kişi bazlı bakarsak da 1 milyon civarında oy kaybı bulunmakta. Aslında burada en büyük sorun AKP’nin destekçisi olması, tabanın bundan rahatsız olması, parti içinden bölüme ve İyi Parti’nin çıkması ve bardağı taşıran son nokta ise eski ülkü ocakları başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesi olayına MHP’nin sessiz kalması ve bu konuda can sıkıcı iddiaların olması gibi sebeplerle MHP giderek oy kaybetmiştir. Sinan Ateş’in İyi Parti’li bazı isimlerle görüntülerinin çıkması sonrası, Sinan Ateş öldürülmüştür.

Bu olay üzerine bazı ülkücüler bıyıklarını keserek protesto etmişlerdi. Ancak Bahçeli bunlara da tepki göstermiştir. Ancak mesele bu kadar basit değildir. Ülkücülerin çoğu Devlet Bahçeli’ye olan güvenini kaybetmiştir. Oyu ise partinin ideolojisi ve ilkeleri sebebiyle vermektedirler.

Sinan Ateş

Yeni bir yüz, yeni bir vizyon çizecek lider başta olmadığı ve ilerlemiş yaşına rağmen Bahçeli’nin koltuğu bırakmaması sebebiyle MHP’nin oy oranının artması zaten beklenemez. MHP aldığı bu oyu da her şartta milliyetçilik yapan ve ideolojik olarak oy atanlar sebebiyle almıştır. Yoksa bu oranını bile arayacak seviyeye düşmeleri, bu şekilde devam edildiği sürece ihtimal dahilinde. MHP’nin başına Yavuz Ağıralioğlu gibi halkta karşılığı olan dinamik bir liderin gelmesi ve tekrardan parti ilkelerine uygun bağımsız politika yürütmeden, AKP ile ayrışmadan, alacağı oy oranı artmaz.

Seçimin yıldız partisi olan Yeniden Refah Partisi

Şüphesiz ki 2024 yerel seçimlerin en başarılı partisi CHP ile birlikte YRP’dir. CHP daha önce hiç alamadığı belediyeleri bir bir alırken, seçimin birinci partisi olarak sandıktan çıktı. YRP ise girdiği ilk yerel seçimde 3. en fazla oy alan parti olarak büyük çıkış yapmıştır.

Ayrıca YRP seçimlerde büyükşehir Urfa’yı ve Yozgat’ın belediyesini kazanmıştır. İl ve ilçelerle birlikte toplamda 69 belediye kazanmış olup 6.2’lik bir oyla Türkiye’de yerel seçimlerde 3. parti olmuştur. Peki bu veriler, ileride nelere gebe olabilir?

Bu sonuçlar Türk halkında yeni bir düşünceyi beslemiştir. CHP’ye hiçbir şekilde oy vermeyecek kafada olan ama AKP’den de bıkmış ve artık AKP’ye inancı bitmiş olanların sığınağı olma potansiyelini yakalaması sebebiyle YRP, AKP’den rahatsız olanların alternatifi olmaya başlamıştır. Fatih Erbakan Covid sürecinde insanları zorunlu tutulan aşıları eleştirmesiyle destekçilerini arttırmıştır. Üstüne üstlük babasının isminin ağırlığı ve kendilerini de Milli Görüş temsilcisi olarak lanse etmeleri sebebiyle tabanda destek bulmuştur. Saadet Partisi ve Ak Parti’nin Milli görüş tabanının YRP’ye kayması da bundan dolayıdır. Eğer YRP önündeki bu süreci verimli bir şekilde değerlendirirse, gelecek seçimde mecliste grubu olan bir parti olursa şaşırmayın. Hatta değişkenlere bakıldığında Erdoğan olmadan AKP bir hiç olacağı için, böyle bir seçime girilirse ve fırsatları doğru değerlendirirlerse, iktidara oynaması bile mümkün.

Ancak bizim görüşümüzü bilenler bilir. Fatih Erbakan’ı asla babası gibi görmemekte ve babasını ayrı tutmaktayız. Babası gerçekten saygıdeğer ve vatansever bir insandı. Ayrıca kendini kanıtlamıştı, bu konuda Fatih Erbakan için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.

Saadet Partisi seçim sonuçları ve Saadet partisinin geleceği

Saadet Partisi bu seçimde 500 bin oy alsa da oylarını düşürmüş durumda. 2019 yerel seçimlerinde 1 milyon 312 bin civarında oy alan Saadet Partisi, 2019 yerel seçimlerinde 9 ilçe belediyesi ve 11 belde kazanmışken, 2024 yerel seçimlerinde sadece 1 ilçe belediyesi  ve 3 belde kazanabilmiştir. Peki Saadet Partisi neden başarılı olamıyor?

Saadet Partisi’nin geçen seçimde aldığı 1 milyon 312 bin oyun yaklaşık 800 bin oyu başka partilere gitmiş. Peki bu oyların gitmesinin sebepleri nelerdir? Her şeyden önce Kemal Kılıçdaroğlu ve 6’lı masaya ortak olunması ve o masaya oturulması parti tabanında ve oy vermeyi düşünenlerde rahatsızlık oluşturmuştur.

Bununla birlikte Yeniden Refah’ın parti içinden bölünerek çıkması ve aynı ilkeleri benimsemesi sebebiyle oyların birçoğu Yeniden Refah’a gitmiş durumda. Kalan azınlık oylar ise AKP’ye gitmesi yüksek ihtimal. Bir diğer konu Saadet Partisi’nin güçlü bir lider çıkaramaması. Evet Temel Karamollaoğlu tecrübeli bir isim fakat dinamik ve genç bir lider istiyor halk. Öte yandan Saadet Partisi içerisinde Kocaeli ekibi bulunmaktadır ki bunların isimlerini polemik olmasın diye vermeyeceğim, bunlar partinin köşebaşlarını tuttukları için partinin teşkilatlarında sorunlar çıkmakta. Genel başkan yardımcıları arasında bulunan bu ekip etkisiz hale gelmeden Saadet biraz zor toparlanır.

Ayrıca Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AKP ile değil de CHP ile koalisyon yapması sebebiyle AKP kökenli insanlar Saadet yerine onlara seçimde destek veren Yeniden Refah’a yönlendiler. İşte bu sebeplerden ötürü Saadet Partisi seçimi başarısızlıkla tamamladı. Ayrıca çıkardıkları adaylar da baştan savma ve özenli seçilmemişti.

Önce BDP, sonra HDP, kısa süreliğine Yeşil Sol Parti olan ve şimdi de DEM parti olan PKK uzantısı

Bu parti iddiasında olan, partinin tarihçesine girmeyeceğim fakat bunların palazlanıp meclise girmelerinin de müsebbibi AKP’dir. Bunu ben de demiyorum, bir dönem AKP’nin İçişleri Bakanı olan Beşir Atalay’ın söylemidir bu.

Dem parti, elitler ve diğer yönetilen partilerin koordineli faaliyetleriyle birlikte kürtlerin tek temsilcisi ve hak savunucusu haline getirilmeye çalışılıyor ve bunda da başarılı olundu. Artık Müslüman Kürtlerin de ateist-komunist Kürtlerin de tek temsilcisi olarak DEM bırakıldı denilebilir. İşte bu ilerleyen süreçte başka sorunlara da gebe olacaktır. Dem denilen bu parti CHP ile ittifak ederek doğuda illeri kendisi almış, batıda ve büyükşehirlerde de CHP’ye kazandırmıştır.

Dem ile ilgili pek fazla bir şey yazmaya gerek yok. Çünkü onların kemikleşmiş oyları var ve bu oylar sayesinde istedikleri yerleri zaten alıyorlar. Ayrıca AKP’nin iyice yozlaşmasıyla birçok yeri çok rahat aldılar.

İyi Parti ve Meral Akşener

İyi Parti bilindiği gibi MHP ve Devlet Bahçeli’den rahatsız olan ülkücülerin ayrılarak kurduğu bir partidir. Başında da bu ayrılık hareketini ateşleyen Meral Akşener vardır. Koray Aydın gibi isimler de bu partinin ağır toplarındandır. Büyük umutlarla yerel seçime giren İyi Parti resmen hüsrana uğrayarak %3’lük oyu zor aldı ve partide istifalar peş peşe gelmeye başladı. Peki ama neden?

Öncelikle sorunları iyi teşhis etmek gerekir. İyi Parti’yi AKP bazı argümanlarla çok yıpratmıştır. Partide FETÖ kökenli yöneticiler olduğunu ve bunun kasıtlı yapıldığını söylemişlerdir. Meral Akşener’in meşhur Yurtta Sulh Cihanda Sulh adlı konuşmasını 15 Temmuz’daki Yurtta Sulh Konseyi’ne bağladıkları için de Meral Akşener’in partisini FETÖ’nün ileriye sürdüğünü savunmaktadırlar.

Meral Akşener’e ve partisine olan ufak inancı ise Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde 6’lı ittifak masasından ayrıldıktan çok kısa sonra dönmesiyle birlikte yaptığı o çelişkili tamamen bitirmiştir. Zaten Akşener’in zorla masaya oturtulmuş gibi tavırları basında çokça yer almıştı. Seçimler sonrasında da zehir zemberek konuşan, parti tabanını umursamadan inatlaşan Meral Akşener İyi parti’yi başarısız yapmıştır.

Recep Tayyip Erdoğan AKP’yi kurma aşamasında Meral Akşener ve Melih Gökçek’i partisine almaya çalışıyor.

Gazete küpürü 4 Ağustos 2001 tarihli Hürriyet gazetesine ait. Melih Gökçek ülkücü kökenli birisidir. Recep Tayyip Erdoğan ise o dönemde Necmettin Erbakan’ın Fazilet Partisi’nden ayrılarak yeni parti çalışmaları yürütmektedir. Ve AKP kurulurken Melih Gökçek ikna edilmiştir. Başta Fazilet’e benzedikleri için reddetmiş ama sonrasında AKP’ye katılmıştır. Meral Akşener de partinin kurucuları arasında olacakken son anda vazgeçmiştir. Yani bizler biliyoruz aslında kimin ne olduğunu…

Zafer Partisi ve Ümit Özdağ

İyi Parti’den ayrılarak Ümit Özdağ önderliğinde kurulan Zafer Partisi, söylemlerini sadece mülteci politikası üzerine odaklamıştır. Ancak bu politika gerekli olsa da hayat ve ülke yönetimi bundan ibaret değil.

Kaldı ki ülke gerçeklerini bilen seçmen, böyle bir hayalperestliğe, gerçekten uzak söylemlere inanmadı. Zafer Partisi sosyal medyada etkin olmasına rağmen gerçekte asla o etkiye sahip değildir. Sosyal medyada 18 yaş altı ergenlerin desteği Zafer Partisi’nde olmasına rağmen bunların çoğunluğu oy kullanmayacak yaşta oldukları için partiye bir faydaları olmamaktadır. Öte yandan Ümit Özdağ bazı söylem ve eylemleriyle mülteci düşmanlığını körüklemektedir. Elbette mülteciler büyük bir sorun ama insanları şiddete meylettirecek haber ve söylemler, toplumu daha çok gererek infiale yol açar. Zaten bu mülteci konusunda aklı başında çıkıp konuşan bir tane parti yok. Ayrıca Ümit Özdağ halkın büyük çoğunluğunun rahatsız olduğu LGBT’ye destek veren ve onaylayan birisidir. Bu da muhafazakâr ve gerçekçiliğini yitirmemiş kesimde asla yok sayılacak bir yanlış değildir.

Ümit Özdağ ve Zafer Partisi’nden seçim başarısı beklemek hayalperestliktir. Allah korusun ama ülkede mültecilerin yaptıkları kontrolden çıkarsa o zaman belki oy patlaması yaşayabilirler ama bu bile sorunları çözmeyecektir, buna emin olabilirsiniz. Ümit Özdağ hakkında BND ajanı iddiaları da bulunmaktadır. Tabi bunu en fazla dile getiren de Süleyman Soylu olmuştur.

Sonuç olarak

Seçimler geride kaldı. AKP büyük bir mağlubiyet aldı, CHP büyük bir galibiyet aldı. YRP yükselen parti oldu. İyi Parti resmen çakıldı. Geriye kalan partilerin durumları ise aşağı yukarı aynı oldu. Ancak bu seçim değişimin de habercisidir. Artık ülkede değişimler daha da hızlı artacak. Ayrıca biz bu seçimde şunu görüyoruz. Küresel elitler yerel yönetimleri CHP yani muhalefete, ülke yönetimini ise AKP’ye vererek iş bölümü yaptı. Bu iş bölümüyle birlikte bu iki parti küresel politikalarda birbirlerine destek vererek, halkı elitlerin kucağına beraber atacaklar.

Ama diğer konularda rekabet halinde olup, seçmenin gözünü boyamaya devam edecektir. Yeniden Refah ise geleceğin AKP’si olma yolunda hızla ilerlemektedir. Siz siz olun partiler için yakınlarınızı ve sevdiklerinizi incitmeyin. Onlar birbirlerine bağırıp çağırıyor, sonra meclis lokantasında birbirlerine kebap ısmarlıyorlar. Covid döneminde yapılan ortaklaşa zalimlikleri unutmayın CHP’de AKP’de aynı zulmü yaptı. Ve yeni konu başlıkları altında bu zulmü ortaklaşa arttırarak devam ettirecekler.

Bizi Takip Edin
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore