Yazımızda sosyal medyanın insanlar üzerindeki bir sorunu üzerinde duracağız. Sosyal medya’nın sanal dünyanın insan üzerinde olumsuz etkileri çok fakat biz bugün yazımızda sadece birine değinmekle yetineceğiz. Zira hepsine değinmek yazının uzunluğunu ve okunabilmesini azaltacaktır. Bunun yanında Facebook ve X’e yani Twitter’a vurgu yapmamızın sebebini, yazının ilerleyen bölümlerinde göreceksiniz. Hazırsanız başlıyoruz.
Haziran 2012’de Vine denilen bir uygulama kuruldu ve 2013’te Vine akımı patladı. Ortalama 7 saniyelik videolarda, genellikle komik video ya da taklit yetenekleri sergileniyordu. Bu uygulama, Twitter’ın yani X’in uygulamasıydı. Fenomenlere ücret ödemeyeceğini açıklamasından sonra popülerliğini yitirdi ve yerini Youtube’a kaptırdı. Vine, sonrasında günümüzdeki birçok Youtube fenomenini ortaya çıkardı. Kimisinin yıldızı daha da parladı. Kimisi ise zaman içinde unutuldu gitti. Peki etkisi ne oldu? Bunu hiç düşündük mü? Instagram’a da değindikten sonra, etkisi üzerine de birkaç şeyler söyleyeceğim.
Instagram uygulamasıda tıpkı Vine gibi 2012 yılında kuruldu. Daha sonra yıldızı parlayan İnstagram’ı Facebook’un sahibi Mark Zuckerberg yaklaşık 1 Milyar Dolar’a satın aldı. O günden bu yana sürekli gelişen ve güncellemelerle sürekli yenilenen İnstagram, görüntü ve video paylaşımı üzerine bina edilmiş bir platform. Ne kadar görsellik, o kadar etkileşim demekti. Bugün gelinen noktada ise Facebook, İnstagram ve Whatsapp’ın tek bir platformda kullanılması hedefleniyor ve bunun üzerinde çalışılıyor. Kısaca İnstagram ve Vine denilen uygulamaların tarihsel bilgisini verdikten sonra gelelim toplum üzerindeki etkilerine.
Vine denilen uygulama, 7 saniye içinde meramın anlatıldığı, gösterilmesi gereken şeylerin gösterildiği bir uygulamaydı. İnstagram ise IG TV özelliği öncesine kadar sadece 1 dakikalık videolara izin veriyordu. Ayrıca başlarda, resimler altına yazı yazılması da oldukça sınırlıydı. Tıpkı Twitter’daki gibi karakter sınırlaması vardı ve uzun yazılara geçit yoktu.
Bunları açıkladıktan sonra Vine ve İnstagram alışkanlığı olan bir toplumda kitap ve makale okuma, yazılan yazıları okuma, verilen nasihatleri, samimi sohbetleri dinleme gibi özellikler zarar görmekte. Çünkü Vine’daki gibi kısa zamanda karşı taraftan çok şey beklenilmesi, artık tahammül duygusunu neredeyse ortadan kaldıran bir şey. Bu da tahammülsüz, aceleci ve yüzeysel düşünen toplumları oluşturmaktadır.
Gençler zaten tabiatları gereği acelecidir. Bu gibi uygulamalar, insandaki tahammül özelliğine zarar verdiği için; yıkıcı eleştiri, meselelere sığ şekilde bakan ve ardını düşünmeyen yüzeysel yaklaşımdan çıkıp, meselelerin özüne inemeyen bir nesil gelmekte. Ayrıca sanal ortam ve gerçek ortamda farklı davranışların sergilenmesi ve kişilik bozukluğu da işin cabası…
Sosyal medyada önüne gelene küfür ve hakaret eden, en acımasız ve ahlaksız eleştirileri, kara mizah adı altın masumlaştıran bir kitle bulunmakta. Bu kitlenin yönettiği yüksek takipçili sayfalar, diğer gençleri de olumsuz etkilemekte. Yüz yüze geldiğinde sesini bile yükseltemeyeceği insanlar, sosyal medyada en ağır hakaretleri, büyük küçük, kadın erkek ya da şöhretli ya da sıradan insan fark etmeden yapabiliyor. Bu da karakter bozukluğuna sebep olabilmekte. Diğer yandan narsistlikte cabası…
Kimileri bu söylediklerime hak verirken, kimisi deli saçması bulabilir. Herkes istediğini düşünmeye hakkı vardır. Ancak sosyal medya platformları sadece insanların eğlenmesi için düzenlenmedi. Kişisel veri analizi, toplumsal manipülasyon, askeri ve sivil casusluk gibi birçok amaca hizmet etmekte. Bunların yanında artık e-ticaret sektörünün gelişmesi, sanal alışverişin artması ve bunların sebebiyle reklamcılık ve pazarlamanın da sosyal medyanın o büyülü dairesine girmesini sağladı.
Bugün artık büyük orta ya da küçük demeden bütün işletmelerin İnstagram hesabı bulunmakta. Bu işletme hesapları, sayfadaki aktiviteyi ve potansiyel müşteri artışını sağlamak için; kimi zaman çekilişler düzenleyip hediyeler verirken, kimi zaman da göze ve kulağa ilginç gelecek şovlar ve sunumlar yaparak kitlesini arttırma çabasında. Nusret ve CZN Burak gibi örnekler, meselenin anlaşılması için sanırım yeterlidir.
Bizim töremizde herkes bulamaz, bulupta alamaz diye sokakta iken bile açıktan yemek yenmezdi. Bizim dinimize göre; yemeğini gösteripte paylaşmamak doğru görülmezdi. Bu mekruh; yani hoş karşılanmayan, ayıplanan bir hareketti. Madem yemeğini gösteriyorsun, yemeğini gören herkesi, o sofraya davet etmen gerekti. Ancak bu değerleri ayağımızın altına alıp çiğnedik. Öyle bir çiğnedik ki bizi biz yapan bu değerleri yitirdik. Onları yitince de özümüze yabancılaştık.
Facebook ve Twitter yani X’in kullanıcı mahremiyeti hakkında ne kadar güvenilir?
Twitter’ın Ortadoğu editörü Britanya ordusunun bilgi savaşı biriminde görevli
Twitter’ın Ortadoğu ve Afrika “editöryal politikasından sorumlu yöneticisinin” Britanya ordusunun bilgi savaşı biriminde görev yaptığı ortaya çıktı. Gordon MacMillan, 77. Tugay’daki rolünü kendi LinkedIn profilinde şöyle ifşa etti: Siyaset ve uluslararası ilişkilere çok ilgi duyuyorum ve Britanya ordusunun ölümcül olmayan angajman yöntemlerinde uzman 77. Tugayı’nda yedek subayım.
Middle East Eye adlı haber sitesinin MacMillan’ın bu görevini ortaya çıkarmasının ardından söz konusu paragrafın son kısmı silindi. Profilinde MacMillan’ın Twitter’da 6 yıldır çalıştığı ve Temmuz 2016’dan bu yana platformun Avrupa, Ortadoğu ve Afrika editöryal politika sorumlusu olduğu yazıyor. MacMillan’ın herkesin görebileceği profilinde, 77. Tugay’ın şubat ayında hacklendikten sonra gizli hale getirilen resmi Twitter hesabından bazı etkileşimler yer alıyor.
77. Tugay, aralarında 15. Psikolojik Operasyonlar Grubu ve Medya Operasyonları Grubu’nun da bulunduğu askeri birimlerin yeniden yapılandırılması sırasında Ocak 2015’te kurulmuştu. Yetkililer o dönem gazetecilere yaptıkları açıklamada, tugayın “bilgi çağında savaşmak” için Facebook ve Twitter dahil sosyal medyayı kullanacağını söylemişti.
Facebook, Darpa ve CIA bağlantısı üzerine bazı ilişkiler.
Facebook her ne kadar Zuckerberg’in basit bir programı olsa da ona yol veren, adeta sihirli değnekle dünya gündemine oturtan kişiler sahne arkasındadır. Amerika Birleşik Devletleri’nin 34. Başkanı Dwight D. Eisenhower, 1958 yılında; İleri Savunma Araştırma Projeleri Ajansı’nı kurdurdu. Kısaca dünyada DARPA adıyla bilinen ABD Savunma Bakanlığı’na bağlı kurum; Amerikan ordusu tarafından kullanılmak üzere, yeni teknolojiler üretmekle sorumlu ABD Savunma Bakanlığı’na bağlı bir devlet kurumudur. Soğuk savaş döneminde Rusya’nın Sputnik füzesini uzaya göndermesinin ardından 1958’de ARPA adıyla kurulmuştur. DARPA bugünkü İnternetin geliştirilmesinden sorumludur, ve Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley Unix ve TCP/IP’yi de içeren birçok geliştirme projesini finanse etmiştir.
Aşağıdaki resimde Amerikan Savunma Bakanlığı’nın Anita Jones üzerinden İN Q TEL başta olmak üzere kurduğu yapılanmanın Facebook’a kadar uzanışını gösteren bir şema bulunmakta.
DARPA Savunma Bakanlığı’na olduğu gibi İN Q TEL kuruluşu da Amerikan istihbarat örgütü CIA ile bağlantılı elbette. Peki İN Q TEL kuruluşu nedir ve ne yapar?
İN Q TEL ve CIA bağlantısı
Eski adı Peleus olan ve In-Q-It olarak bilinen Q-Tel ( IQT ), Arlington, Virginia’da bulunan bir Amerikan kar amacı gütmeyen girişim sermayesi şirketidir. Yalnızca Merkezi İstihbarat Teşkilatı ve Amerika Birleşik Devletleri istihbarat kapasitesini destekleyen en son bilgi teknolojisiyle donatılmış diğer istihbarat teşkilatlarını korumak için yüksek teknolojili şirketlere yatırım yapar. “In-Q-Tel” adı, James Bond’a teknoloji sağlayan kurgusal mucit olan Q’ya kasıtlı bir referanstır.
Yani özetle İN Q TEL CİA’in finansörlüğü ile birlikte Facebook, Twitter, Apple gibi siber istihbarat için çok etkili sonuçlar elde edilebileceği birçok şirkete yatırım yaparak ve onları kendi kontrolünde büyüterek, dünya markası haline getiren bir işlevi yerine getirir. Yani istihbarat örgütleri ile şirketler arasındaki köprü bağlantısını yapar. Bunun gibi birçok bağlantı da bulunmaktadır ama ana merkez İN Q TEL’dir.
Burada size birkaç isim vereceğim. Bu isimler; günümüz teknolojisinin temellerini ABD kontrolünde atılmasını sağlayan mihenk taşı olacak bazı isimler…
Anita Katherine Jones; 1942 doğumlu, Amerikalı bir bilgisayar bilimcisi ve eski ABD hükümet yetkilisidir. 1993 ile 1997 yılları arasında Savunma Araştırmaları ve Mühendislik Direktörlüğü yapmıştır.
Jones; Savunma Modelleme ve Simülasyon Ofisine (DMSO) “DMSO’nun modelleme ve simülasyon için bir vizyon oluşturmasına ve bir modelleme ve simülasyon ana planı oluşturma vizyonuna yol açan“ savunma modelleri ve simülasyonlarının birlikte çalışabilirliğini ve tekrar kullanılabilirliğini sağlama ” görevini verdi. Üst Düzey Mimari dahil.
IN-Q-TEL Mütevelli Heyeti’nde “kar amacı gütmeyen stratejik yatırımcı olan ve en son teknolojilerin ulusal güvenlik kurumlarına geliştirilmesini ve teslim edilmesini hızlandırıyor.”
2004 yılından bu yana Jones, MIT Corporation’ın (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) bir üyesidir. 1988-1992 yılları arasında MITER Corporation’ın mütevelli heyeti idi. Ayrıca;
Bu arada CFR (Council on Foreign Relations) yani Dış İlişkiler Konseyi siyonist bir teşkilattır. ABD’deki Yahudi lobisinin kurumlarından olan, bu Konsey, gerçekte ABD’nin dış politikasına yön verir ve aslında gerçek ABD Dışişleri Bakanlığı aslında burasıdır. Birçok diplomat, Dışişleri’ne yerleşmeden önce bu kurumun tezgahından geçer.
ABD İstihbarat Topluluğunu girişim destekli girişimci şirketlerle birleştirerek ve yeni teknolojilere risk sermayesi tarzı yatırımlar yaparak ulusal güvenliğin artırılmasına yardımcı olmak için yaratılan kar amacı gütmeyen bir şirket olan In-Q-Tel’in ilk CEO’su oldu. Halen Pokémon Go’nun yaratıcıları Niantic, Inc.’in yönetim kurulunda görev yapmaktadır.
Accel Partners ile Facebook’a sihirli(!) bir değnek dokunuyor.
Breyer, Macar Yahudileri’nin bulunduğu New Haven, Connecticut’ta 1961 yılında doğdu. Babası John Preyer bir mühendis ve ayrıca İnternational Data Group’ta yöneticiydi. Annesi Eva ise Honeywell International Inc. adlı şirkette yöneticilik yapmıştır. Honeywell havacılık sistemleri üreten ve mühendislik hizmetleri veren bir şirkettir. Biz tekrardan oğul James Breyer’e dönelim.
James Breyer; Hewlett Packard – yani HP ve Apple firmasında kısa bir süre çalıştı. 1987 yılında San Francisco’daki risk sermayesi şirketi Accel Partners’ın iş teklifini kabul etti ve şirketin kurucuları Arthur Patterson ve Jim Swartz’a akıl hocalığı yaptı. 1990 yılında Accel Partners’a ortak seçildi ve 1995 yılında yönetici ortak oldu. Accel Partners Mark Zuckerberg’den sonra Facebook‘un en büyük hissedarıydı ve şirketin halka arzında %11 hisseye sahipti. 2005 yılında Breyer, Accel Partners’ın o zamanki on çalışanı olan Facebook’ta 98 milyon dolarlık bir değerlenme ile 12,7 milyon dolarlık depozitoyu yönetti.
Özetle Facebook’un halka arzında da büyük bir pay sahibi olan Breyer Facebook’un parlamasındaki önemli isimlerden. Bu süreçten sonra İnstagram’ın parlamasına kadar Facebook’un süksesi devam etmiştir.
11 Eylül saldırıları sonrasında kurulan Bilgi Farkındalık Ofisi (Information Awareness Office)
Bilgi Farkındalık Ofisi ( IAO ) ABD Gelişmiş Savunma Araştırma Projeleri Ajansı (DARPA) tarafından ABD ulusal güvenliğine teröristleri ve diğer asimetrik tehditleri izlemek ve izlemek için gözetim ve bilgi teknolojilerinin uygulanmasına odaklanan birkaç DARPA projesini bir araya getirmek üzere Ocak 2002’de kuruldu. Bilgi Farkındalık Ofisi’nin logosu aşağıda görülmekte. 1 Dolar’da bulunan tek gözlü piramit Dünya üzerini izliyor.
Bu ofis; kişisel e-postalar, sosyal ağlar, kredi kartı kayıtları, telefon görüşmeleri, tıbbi kayıtlar ve diğer birçok kaynak da dahil olmak üzere ABD’deki herkesin kişisel bilgilerini toplamak ve saklamak için muazzam bilgisayar veritabanları oluşturmak için teşkil edildi. Bu bilgiler daha sonra şüpheli faaliyetler, bireyler arasındaki bağlantılar ve “tehditler” araması için analiz edildi. Ek olarak, program, güvenlik kameralarını kullanarak bireyleri tanımlayabilen ve izleyebilen biyometrik gözetim teknolojileri ve diğer yöntemler için fon aktarmıştır.
Bu kurum normalde ulusal güvenlik için kurulsa da logosu aslında neye ve kime hizmet ettiğini açıkça göstermekte. İddia edildiği gibi Usame Bin Ladin’in ikiz kulelere intihar saldırısı düzenlemesi sonucunda yıkılan Dünya Ticaret Merkezi ve ardından Pentagon’a yapılan saldırılar sebebiyle, bu ofis kuruldu.
Normalde bu kurumlar için bir kişinin özel alanına kolayca erişmek mümkün olsa da kişinin rızası ya da mahkeme kararı olmadan bunu yapmak suçtur. Ancak burada da devreye CİA’in alt bünyesinde ve dünyanın birçok yerinde siber casusluk faaliyeti yürüten NSA giriyor.
National Security Agency yani Ulusal Güvenlik Dairesi, ABD’nin en çok istihbarat toplayan teşkilatı olduğu tahmin edilmektedir. Kriptoloji üzerine uzman olan bir teşkilattır. 4 Kasım 1952 tarihinde resmi olarak kurulmuştur. Yabancı ülkelerin iletişimlerini dinleyerek bilgi toplarlar.NSA, doğrudan CİA’e yani, Amerikan istihbaratına bağlı, bunun yanında İngiliz MI6 ile de koordineli çalışmakta. NSA’in yasal prosedürlere takılmaması ve şüpheli kişileri fişlemesi için ABD’de özel yetkili mahkemeler bulunur. Bu yetkili mahkemelere FISA adı verilir. Bu mahkemeler gizli arama kararı, kişisel verilere ulaşma izni gibi birçok karanlık işi aklayan bir mahkemedir.Peki bu insanlar herkesi anlık olarak izliyor mu? Elbette hayır. Onlar sistemi izliyor. Sistemde anahtar kelimeleri ve potansiyel tehlike olacak kişileri sistemde filtreleyip, onları şüpheli olarak takibe alıyorlar. Bunun yanında siber casusluk yaparak, şantaj yapacağı önemli kişinin ya da akrabalarının açıklarını teknoloji ile elde ederek, şantaj yapacakları kişiyi kendi hedefleri için çalışmasını da sağlıyorlar. Unutmayın anahtar kelimeler. Mesela; Trump, saldırı, bomba, silah, suikast gibi kelimelerin bir cümle içerisinde geçmesi gibi…
Eğer bu kelimeler yazınızda geçiyorsa, kişisel e mail, sosyal medya hesapları ve daha birçok yerdeki bağlantılarınız takibe alınıyor. Cem Yılmaz’ın dediği gibi CIA senin boklu hesabını ne yapsın. Ama potansiyel tehlike oluşturacak hareketler sergileniyorsa bir hesap, onu sanal takibe alıyorlar. Hatta onun paylaşımlarını filtreleyerek sadece küçük çaptaki kitleler dışında görülmesini de engelliyorlar. Unutmayın kumarı oynatan kazanır. Benim bu kirli sistemi, yine bu sistem üzerinden yazmamı da eleştiren ve saçma bulanlar da olabilir. Ancak bir kişi de okusa bu yazıyı, ben amacıma ulaşmışım demektir. Bu düzen World Wide Web kurulduğundan yani “www” tabanlı sistem kurulduğundan beri gelişerek ve daha fazla kişinin verilerine ulaşmaya devam ediyor. World Wide Web yani Dünyayı saran örümcek ağı. George Orwell’in 1984 romanındaki ütopik yaşam tarzlarına hazır mısınız?
Sonuç
Toparlamak gerekirse, sosyal medyanın sadece insanlar üzerindeki bir zararı üzerinde durduk. Ancak sosyal medyanın insan üzerinde birçok olumsuz etkisi var. Sadakat ve vefa duygularını yok etmesi, Narsistlik aşılaması ve daha birçok olumsuz etki. Biz ise sadece sosyal medyanın insanları sabırsız yapması üzerine görüşümüzü belirttik.
Öte yandan Facebook ve Twitter’ın daha derinlerdeki bağlantılarını ve karanlık yönlerine değindik. DARPA, İN Q TEL, MIT gibi kuruluşlar ile devletin internet ortamını izlemesi ve istihbarat verisi toplamasını inceledik. Bu konularda Wikileaks belgeleri üzerine adı bilinen Edward Snowden’ın filmi olan Snowden adlı filmi izlemenizi tavsiye ederim.