20. Yüzyılda Ermenilerin Osmanlı Devletine ve Azerbaycan Türklerine ait olan arazilere karşı toprak iddialarını ileri sürmesi kanlı vuruşmalara sebep olmuştur. Bu toprakların kendilerine ait olduğunu iddia eden Ermeniler aslında Denizden Denize Ermenistan planını hayata geçirmek istemişlerdir. Bu fikri dikkate alan Ö. F. Nemanzade, daha 1905 yılında İrşad gazetesinde şunları yazmıştır;
“Ermeniler kendi planlarım hayata geçirmek için bizi İrevan’dan, Karabağ’dan ve Kars’tan kovmaya çalışacaklar. Biz bilmeliyiz ki, Ermeniler bu yolla her türlü alçaklığa başvurabilirler. Onlar kasten Müslümanları kendi üzerlerine doğru hareketlendirecekler, onların hücumu ile kendileri bir miktar kayıp vermeyi göze alacaklar ve bu şekilde bütün Avrupa’nın dikkatini çile çeken bir halk olarak üzerlerine çevirteceklerdir. Onlar kendi cinayetleri için planlar hazırlıyor ve onları hayata geçirmek için yollar hazırlıyorlar.”
Ermenilerin bu metodu tarih boyunca onların toprak iddialarında mühim rol oynamış ve hala oynamaktadır. Bilindiği gibi, Ermeniler yaşadıkları ülkelerde, özellikle Türklerin onlara karşı soykırım yaptığı iddiası ile bağırıp çağırmış, mitingler düzenlemişlerdir. Bu iddia tarihi hakikatlerden uzaktır. Aksine, Ermenilerin kendileri 20. Yüzyılda Türk halklarına, özellikle Azerbaycan Türklerine karşı insanı dehşete düşüren katliamlar yapmışlardır. Ancak, biz kaderimizdeki bu acı ve facialı günler hakkında dünya’ya zamanında haber ulaştıramadığımız gibi, bunu gururumuza da sığdıramadık. Bu, maneviyatımız, ahlakımız ve aldığımız terbiyeden ileri gelmiştir. Karakterimizdeki bu yönü daha 1919 yılında A.Topçubaşı, Paris ve Versay Barış Konferansları esnasında takdim ettiği memorandumda çok doğru olarak şu şekilde göstermiştir;
“Azerbaycanlıların ahlaki hususiyeti bu milletin sonsuz tevazusudur ki, bu da onların kendilerini reklama doğru atıla bilecek her bir hareketin karşısında durur. Azerbaycanlılar kendilerini göze sokmaya, başkalarına nispeten onların payına daha çok düşen dert ve felaketleri yüksek sesle ilan etmeyi, herkese ulaştırmayı öğrenememiştir. Bütün bu dert ve felaketleri onlar seslerini çıkarmadan, matbuat vasıtası ile dünyaya duyurmadan, milletlere ve devletlere ağlayıp sızlamadan kendi içlerine çekmişlerdir. Bu durum birkaç yönde kusur sayılmalıdır. Azerbaycanlıların karakterindeki bu cihet onların uğradığı bazı felaketlerin kaynağına yönelmiş, bu halka kendi milli varlığını bütün dolgunluğu ile göstermeye mani olmuştur. Azerbaycanlılar hakkında Avrupa ve Amerika’nın bazı basın organlarında yalan bilgiler yazılmasına da bu şerait izin vermiştir. 20. yüzyılın 80. yıllarının sonunda dünyada ortaya çıkan iktisadi, siyasi gelişmeler neticesinde sosyalizm sistemi iflas etmiştir.”
Sovyet Sosyalist Rus İmparatorluğu dünyada oynadığı hükmeden rolünü kaybetmeye başlamıştır. Böyle bir zamanda diğer amillerle birlikte, Sovyet İmparatorluğuna karşı toprakları Ruslar tarafından işgal edilerek, zorla bu devlet ile birleştirilen halklar tarafından başlatılan milli bağımsızlık hareketleri Sovyetler Birliği’nin çöküşünü hızlandırmış ve sonunda da neticeye ulaşılmıştır. Şunu da belirtelim ki, milli özgürlük hareketinin güçlenmesi arefesinde Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesinde Moskova’nın ve Ermeni lobisinin tahriki ile toprakların bir kısmının koparılması istikametinde faaliyet planı hayata geçirilmiştir.
Tartışmanın ilk zamanlarında Moskova DKMV’nin ne Ermenistan ile birleştirilmesine, ne de Azerbaycan’ın terkibinde kalmasına kesin bir söz söylememiştir. Hocalı hadiselerine kadar Ağdam, Sumgayt ve sair bölgelerde de buna benzer olaylar olmuştur. Bazı yazarlar ve siyasetçilerin değerlendirmesine göre, eğer Sumgayt olaylarına kadar Gorbaçov Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’a vermeye daha çok meyilli idiyse de, bu hadise ve Azerbaycan halkının sert mukavemeti onun tereddüt etmesine sebep olmuştur. O, bundan sonra meseleyi uzlaşma yolu ile halletmeye çalışmıştır. Aslında Rusya hükümeti Hocalı faciasını planlayıp harekete geçirmek ile halkımızın müstakillik azmini susturmak niyetinde idi. Ancak, ne kadar zor da olsa halkımızın mücadele azmini daha da arttırmak ile düşmanın niyetinin gerçekleşmesine imkan vermemiştir.
Hocalı faciası genellikle Rusya’nın şark siyasetinin, Müslüman Türk Dünyasına karşı yürüttüğü siyasetin neticesidir. Bu siyasetin uygulayıcısı ise Ruslar tarafından 19. Asrın ilk yarısında Azerbaycan’a göç ettirilip, yerleştirilen Ermeniler olmuştur. Hocalı faciası iki yüz yıldan çok bir zaman içinde Ermeni milliyetçilerinin halkımıza karşı yaptığı soykırım siyasetinin kanlı sahifesidir.
1986 yılının ortalarında Dağlık Karabağ Ermenileri kendilerinin Erivan’daki ve dışarıdaki fikirdaşlarının yardımı ile bağımsızlık hareketlerine yeniden başlamışlardır. Azerbaycan’ın oluşumundaki siyasi, iktisadi, sosyal ve medeni muhtariyete sahip olan Dağlık Karabağ’da yaşayan Ermeni topluluğu kendi mukadderatını tayin etmek hakkını bahane ederek Azerbaycan devletine tabi olmaktan kaçınmıştır.
Rusya ve Ermenistan ise Dağlık Karabağ Ermenilerinin savunucusu gibi davranmıştır. Çar Rusya’sı daha 18. asrın 80. yıllarında Ermeni Devletini Karabağ topraklarında kurmayı planlamıştır. Hatta bu planı hayata geçirmek için Rusya İmparatoriçesi 2. Katerina (1762-1796) 6 Nisan 1783 tarihinde emir vermiştir. İmparatoriçe emrinde, “İbrahim Han’ı devirmeli ve Karabağ’da müstakil Ermeni eyaleti tesis edilmelidir demiştir. “Lenin’in Stalin’in yakın dostu, silahtaşı, Azerbaycanlılara karşı duruşu ile tanınan A. l. Mikoyan 22 Mayıs 1919 tarihinde Lenin’e şöyle yazmıştır; Ermeni hükümetinin Taşnak ajanları Karabağ’ı Ermenistan ile birleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu Karabağ ahalisi için Bakü’deki hayat kaynaklarından mahrum olma ve hiçbir zaman ve hiçbir şekilde alakası olmadığı Erivan’a bağlanmak demektir. Ermeni köyleri, beşinci kurultayda Azerbaycan’ı tanımayı ve onunla birleşme kararı almışlardır.
Bilindiği gibi, Ermeniler kendi geleceklerini tayin etme hukukundan 20. yüzyılda, 1918 yılının Mayıs’ında en yüksek seviyede istifade ederek, 9 bin km2 toprağı olan bağımsız devletini, Ermenistan Cumhuriyeti’ni kurmuşlardır (Şimdi onun toprakları Gürcistan ve Azerbaycan topraklarının işgali neticesinde 29 bin km2’dir.
Sovyet hükumetinin yöneticileri SSRİ’nin çöküşünü durdurmak, emperyalizmin toprak bütünlüğünü korumak ve halkın dikkatini mühim meselelerden uzaklaştırmak için cumhuriyetlerde milli hareketler oluşturmuşlardır. Moskova’nın hayır duası ile Dağlık Karabağ Muhtar Vilayeti’nin Ermenileri arasında Ermenistan ile birleşmek uğrunda Miatsum (birleşme) hareketi başlatılmıştır. Vilayette uzun bir süre gizli faaliyet gösteren, Ermenistan’da kurulan Karabağ Komitesi’nin bir kolu olan Krunk adlı cemiyet açıkça mücadeleye başlamıştır. Ermenistan’da devlet imkanları ile gizli gruplar oluşturulmuştur ki, 19 Şubat 1988 tarihinde Erivan’daki, Ermenistan’da Ermeniler yaşamalıdır, Ermenistan’dan Türkleri Temizlemeli gibi anti türk şiarlarla mitingler yapılmıştır. Vilayetin ırkçı Ermenileri onlardan geri kalmayarak, mitinglere başlamışlardır. 20 Şubat 1988 tarihinde DKMV’i sovyetinin milletvekilleri vilayetin Azerbaycan SSR’inden çıkarılıp, Ermenistan SSR’ye verilmesi yönünde fikir belirtmişlerdir.
Ermenistan Parlamentosu 10 Aralık 1989 tarihinde Dağlık Karabağ’ın Ermenistan ile birleştirilmesi, yani komşu devletin topraklarının bir kısmının ilhak olunması hakkında hiçbir hukuki esası olmayan kararı kabul etmiştir. Bu aslında Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına kast olup, münasebetleri daha da sertleştirmiştir. Dağlık Karabağ’da yaşayan, terörcü ve ayrılıkçı fikirdeki Ermeniler, Ermenistan ile birleşmeyi zaruri olduğu iddiasını kabul ettiren Ermenistan Cumhuriyeti Rusya’daki koruyucularının desteği ile Azerbaycan topraklarına askeri kuvvet göndererek açıkça tecavüze başlamışlardır. Facianın asıl büyüğü, böyle bir zamanda Azerbaycan’a yöneticilik edenlerin problemi halletmek için uygun bir programının olmaması idi.
Sovyetler Birliği’nin dağılacağına inanmayan o zamanki Azerbaycan yöneticileri Dağlık Karabağ sun’i probleminin hallinde Moskova’ya sonsuz inanç ve ümit beslemiş ve bu fikrini değiştirmemiştir. Moskova’nın desteği ile yürüttükleri siyaset sonucu milli ordunun kurulmasını başaramayan Azerbaycan yöneticilerinden farklı olarak Ermenistan kendi topraklarındaki eski 7. Sovyet ordusundan hem teknik hem de insan desteği alarak Ermenilerin Dağlık Karabağ’da ve Azerbaycan ile sınır bölgelerinde artan tecavüzlerin önüne geçmek için gittikçe şartlar zorlaşmıştır.
Ermenilerin halkımıza karşı hayata geçirdikleri katliamlarda o devirdeki SSRI ve Rusya yöneticilerinin onlara yaptığı himayedarlığı görünce insanın aklına 2. Dünya Savaşı devrinde Rusların Almanlar üzerindeki zaferinde halkımızın onlara yaptığı maddi ve manevi yardım, gösterdiği fedakarlıklar akla gelmektedir. Şöyle ki, Bakü petrolcüleri 1941-1945 yıllarında hiçbir zorluğa bakmayarak SSRl’de üretilen petrolün dörtte üçü, ki 75 milyon ton kadar petrol, 20 milyon ton kadar benzin ve diğerlerini üreterek Ruslara vermişlerdir. Savaş yıllarında tayyare benzininin % 85-90’ı Bakü’den karşılanmıştır. Azerbaycanlılar tarafından 1941-1945 yıllarında savaşan askerlere 16 milyon muhtelif kıyafet toplanmış, cepheye 125 vagon sıcak kıyafet, 350 bin ferdi ve on binlerce de kolektif hediyeler gönderilmiştir.
1941-1942 yıllarında halkımız savunma fonuna 15 kg. altın, 952 kg. gümüş, 295 milyon Manat nakit para, 15 milyon Manat gelir varakası, tank ve teyyare desteklerinin oluşturulması için 230 milyon Manat’tan fazla nakit para vermişlerdir. Savaş yıllarında Azerbaycan halkı devletten 1.5 Milyar Manat tutarında istikraz varakası ve lotarya bileti almıştır. Sadece yaralılar için 28 bin litre kan vermiştir. Rus – Alman savaşında Azerbaycan’dan 640 binden fazla insan, bunlardan 11 bini kadın olup, 400 bine yakını helak olmuştur.
St. Peterburg’da yaşayan Rus yazarı Yuri Pompoyev, “Karabağ Kan İçinde” adlı eserinde, Karabağ uğrunda savaşın başlaması ve genişlemesinden, binlerce insanın hayatına mal olan bu hadiselerde Ermeni milliyetçilerinin rolü ve maksadından bahsederken şöyle yazmaktadır; Ermenilerin ve destekçilerinin Karabağ’ı kan çukuruna çevirmelerinin bir maksadı var imiş. Azerbaycanlıları Ermenistan’dan Stepanakert’den kovmak, Bakü’de sakin durumu bozmak, 120 km.lik sınır boyunca yakılan arazide toprak sahası açmak. Ermenistan’a gerekli olan, 1991 yılının yazında savaşı yeniden şiddetlendirsin, yıl içinde Karabağ’ın bütün topraklarını işgal etsin, Şuşa ve Laçin’i işgal ettikten sonra, 1992 yılı Mayıs’ında onu Ermenistan ile birleştirsin.
23 Aralık 1991 tarihinde 500 kişilik Ermeni askeri Hankendin’de bulunan 366. Rus alayının askerleri ve askeri teknik heyeti ile birlikte Dağlık Karabağ’ın Meşeli kentini muhasara altına almışlardır. Kenti savunan gönüllü savaşçıların ve onlara yardıma gelen Ağdam polis şubesinin 10 görevlisinin kahramanca savunmasına rağmen kent işgal edilip yerle bir edilmiştir.
Ermeniler kent sakinlerden 27 kişiyi öldürmüş, 15 kişiden fazlası ağır yaralanmıştır. Hayatını kaybedenler arasında okul çocukları yanında, 75 yaşında ihtiyarlar da vardır. Hayatını kaybedenlerden 11’i yakılarak öldürülmüştür. Daha sonra kenti savunanlardan olan ve hayatını kaybeden Faik Ağayev‘e, Azerbaycan Milli Kahramanı unvanına layık görülmüştür.
Genellikle, Karabağ hadisesi başladıktan 1991 yılının Kasım ayına kadar Azerbaycanlılarla Ermeniler arasında; 2559 vuruşma, 318 silahlı baskın, 1388 defa Ermeniler tarafından ateş açılma olayları yaşanmış, 1318 kişi yaralanmıştır. Azerbaycanlılara ait 1134 ev ve 119 diğer unsur dağıtılmıştır.
Ermeniler’e Avrupa ülkelerinden de, özellikle Fransa’dan muntazam silah, askeri malzeme, erzak vs. gönderilmiştir. Bu konuda onlarca yazıdan birisinde şunlar yazılmıştır; Üstelik Fransa’dan gönderilen 142 adet otomatik, 7.600 adet top, 460 adet zırhlı yelek, 11 ton konserve, 1.200 çift ayakkabı, 146 tabanca Ermenilere verildi. Amerika’da üretilen 149 adet ratsiya da Ermenilere gönderilmiştir. Bundan başka 366. Alay’ın emrinde Klukin Ermeni Cephesi denilen rota oluşturulmuştur. Bu rotanın özünü Lübnan, Amerika, Kanada, İran, İsveç ve Hollanda‘daki Ermeni eşkıya birlikleri oluşturmuştur. 17 Şubat 1988 tarihinde kızlardan oluşan Şuşanik adlı Ermeni nişancı grubu aynı birliğe bağlanmıştır. Kafalarına Türk düşmanlığı doldurulan, insan idrakinden uzak olan Şuşanik nişancıları Lübnan’dan getirilmiş paralı katiller idi. Klukin Ermeni Cephesi’ne eşkıya, cani Haçik Vartanyan komuta etmiştir. Ayrıca, Ermeni milletçi, ırkçılarının hazırladıkları faaliyetler Haydad ve ASALA terör örgütleri ile birlikte hayata geçirilmiştir.
Çağdaş silahlardan, yani dış ülkelerden gelen silahlardan istifade eden Ermeni teröristlerin cephanesi hergün Azerbaycan topraklarının üstünden geçip gelen, tanınma simgesi olmayan helikopterler ile güçlendirilmiştir. Askeri teknikte Azerbaycanlılardan üstün olan Ermeniler, 1991 Ekim’inden 1992 Ocak’ına kadar Hocalı bölgesinin Cemilli, Meşeli kasabaları, Hankendi şehrinin Kerkicahan kasabası, Ağdam bölgesinin İmaret, Kervend köyü, Hocavend bölgesinin Hocavend, Tuğ kasabaları, eski Hadrut bölgesinin Ahulu, Salaketin köyleri, Goranboy bölgesinin Balıklaya ve Başkışlak köyleri Ermeniler tarafından işgal edilerek yakılıp, mahvedilmiştir.21 Ocak 1992 tarihinde Kaybalı, 12 Şubat’ta Kuşçular ve Malıbeyli, 17 Şubat’ta Karadağlı köyleri Ermeniler tarafından zapt edilerek yakılmıştır. Ermeniler 11 Şubat’ta beş aya yakın bir zamandır kuşatma altında tuttukları Şuşa bölgesinin Malıbeyli ve Kuşçular kasabalarına üç taraftan tanklar ve zırhlı araçlarla hücum etmişlerdir. Yerli halk, köylerin savunmasında yer alan askerler ile düşmana ciddi bir şekilde karşı koymuşlardır. Lakin kuvvetlerin miktarı eşit olmadığından geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu hücumda 28 kişi ölmüş, 39 kişi ağır yaralanmış, bir kısım insanlarda Ermeniler tarafından esir olarak götürülmüştür.
Bu şekilde, Ermenilerin Azerbaycanlılarin yaşadığı toprakları şiddetle ele geçirmek, onların durumunu zayıflatarak işgal etmek ve topraklarını genişletmek gibi tecavüzkar planları tedricen hayata geçirmekte idi. Hocalı’nın o devirdeki yöneticisi ve savcısı devlet yöneticilerine gönderdiği mektupta şunları yazmıştır;
… bütün hadiseler Hocalı’nın üstündedir. Hocalı giderse Dağlık Karabağ Ermenilerindir. Hocalı Azerbaycan’ın talihini belirler. Aslında bu şehir Aran ve Dağlık Karabağ arasında bağlayıcı rolü üstlenmiştir. Bundan başka, Hocalı Azerbaycan’ın eski insanlarının yaşadığı, maddi medeniyet abideleri ile zengin arazilerden biridir.
Adım adım soykırıma doğru
Ermenilerin Hocalı’ya ilk büyük hücumu 18 Eylül 1988 tarihinde olmuştur. Onlar, ilk hamlede Hocalı’yı mahvederek bu engeli aradan kaldırmak istemişlerdir. Aynı gün Hankendi’ndeki mitingten ayrılan 5 bin kadar Ermeni’nin bir kısmı piyade, bir kısmı araç ile Hocalı’ya saldırmışlardır. Önde, 4 Kamaz ve Kraz marka yük kamyonlarının arkasından gelen Ermeniler şehre yaklaşmıştır. Şehre 2 km. yaklaştıklarında, bunu haber alan Hocalı’nın 150 yiğit evladı, Ura! diyerek karşı hücuma geçmişlerdir. Bazı bilgilere göre bu vuruşmada 27 Ermeni öldürülmüş, 100 civarında kişi de yaralanmıştır.
Hocalı’nın hızla imar edilip genişlemesi ve hem de artan stratejik öneminden dolayı 1990 yılı Nisan’ında Azerbaycan Hükumeti’nin kararı ile şehir statüsü kazanmıştır. Bu sürecin devamında Ermeniler, hızla silahlanmış ve dünyanın muhtelif ülkelerinde yaşayan, terörizmde yeteri kadar tecrübesi olan Ermenilerden ibaret paralı kuvvetler toplamışlardır. Mesela, Fransa’da terörist faaliyetlerde bulunmuş Uluslararası terörist Monte Melkonyan 1990 yılında serbest bırakıldıktan sonra Ermenistan’a sığınmış veya gönderilmiştir.
O, sırada Dağlık Karabağ’a gelerek, orada Azerbaycanlıların toplu olarak hızla katledilmesine ve topraklarından kovulması için faaliyet gösteren terörist gruplara yöneticilik yapmıştır. Daha sonra, 1993 yılında Monte Melkonyan cehenneme ulaşmıştır. Erivan’da defnedilirken Ermenistan Devlet adamları, hatta Devlet Başkanı da törene katılmıştır. Türklere karşı terör ve katliamlarda gösterdiği hizmetten dolayı, o, Ermenistan’ın milli kahramanı adı ile mükafatlandırılmıştır. Diğer tanınmış Ermeni teröristlerinden Krant Markaryan ve Vazgen Sislyan da Dağlık Karabağ’da halkımıza karşı terörist faaliyetlerin gerçekleştirilmesinde, vatandaşlarımızın katledilmesine iştirak etmiş ve bundan dolayı da Karabağ Savaşı Kahramanı adına layık görülmüştür.
Hocalılılar da, muayyen müdafaa tedbirleri almışlardır. İlk olarak yerli müdafaa grupları oluşturulmuştur. Toplam 100 kişiden ibaret olan bu grup Tofig Hüseynov’un komutası altında şehri müdafaa etmiştir. Ayrıca şehir statüsünde olduğu için Hocalı’da 60 personeli olan polis şubesi oluşturulmuş ve onlar da müdafaaya katılmıştır. 1990 Kasım’ında Elif Hacıyev 20 kadar polis ve zabit heyeti olan Hocalı Helikopter alanının Hat Dahili İşler Bölüğünün reisi ve Hocalı Havalimanın komutanı tayin olunması ile, Ermenilere silah taşınmasını ciddi surette engellemiştir.
Böyle gergin bir durumda, 13 Şubat tarihinde Hocalı’ya sonuncu helikopterler gelmiştir. Şunu da belirtelim ki, hava nakliyatını Zebrat ve Gence’de bulunan, Ruslara ait çıkarma birlikleri muhafazacı helikopterler ile hayata geçirmiştir. Bununla 300 kişi yaşlı, kadın, çocuk muhasaradan çıkarılmıştır. Ama asıl mesele, helikopterlerin çoğu zaman zamanında uçamamıştır.
Ermeniler Ocak-Şubat aylarında Hocalı ve Şuşa’ya uçan 7 yolcu helikopterine ateş açmışlardır. Bu da uçuşları zorlaştırmıştır. Özellikle, 28 Ocak 1992 tarihinde Şuşa semalarında içerisinde 44 kişinin olduğu sivil helikopterin vurulmasından sonra Hocalı ile hava münasebetleri de kesilmiştir. Bu şekilde şehir tamamen abluka altına alınmıştır. 2 Ocak 1992 tarihinden itibaren de oraya elektrik verilmemiştir. 19 Şubat tarihinde saat 17’de Hocalı her taraftan yüksek çaplı top ve otomatik silahlarla 4 saat aralıksız ateşe tutulmuştur.
Facia arefesinde Ermeniler hem kuvvet bakımından, hem de silah ve cephane açısından Hocalılardan üstün durumdadır. Hocalı faciası arefesinde İran İslam Cumhuriyeti’nin temsilcileri münakaşanın barış yolu ile çözülmesi için arabulucu olarak, Azerbaycan’a gelmiştir. Neticede, cephede ateşkes ilan edilmiştir. Dönemin İran Dışişleri Bakanlığında çalışan Ali Ekber Vilayeti 25 Şubat’ta Azerbaycan yöneticileri ile görüşmüştür. O daha sonra, Dağlık Karabağ’a, Erivan’a gitmek istemiştir. Ateşkes hakkında daha önce razı olunmasına bakmayarak Ermeni tarafı uçuşun güvenli olacağına teminat vermedikleri gibi, Ermeniler bütün uluslararası hukuk kurallarını çiğneyip, o günün akşamı Hocalı’ya bütün istikametlerden hücum etmişlerdir.
Gariptir ki, Azerbaycan’ın eski bir tarihi şehri olan Şuşa’nın de işgali arefesinde İran ile görüşmeler yapılmıştır. Azerbaycan’ın o zamanki devlet başkanı Tahran’da arabulucu misyonu ile alakalı olarak görüştüğü gün Şuşa işgal edilmiştir. İlginçtir ki, bu iki olay arasında alaka var mıdır? Teessüf ki, buna uygun bir cevap bulamadık. Bu meseleden bahsederken Rus araştırıcısı Y. Pompoyev, Karabağ Kan İçinde adlı eserinde şöyle yazmaktadır;
Soykırım başlıyor.
Ermenilerin soykırım itirafları
Ermenistan Askeri Birlikleri katlettikleri insanların üzerinde işkencelerini sürdürüp, baş derilerini soymuş, çeşitli azalarını kesmiş, küçük çocukların gözlerini çıkarmış, hamile kadınların karınlarını deşmiş, erkekleri diri diri toprağa yatırıp yakmışlardır.
1992 yılının 25 Şubat’ından 26 Şubat’ına geçen gece Hocalı’da Ermeni eşkiyaları tarafından katledilen şahısların tahlili:
Darbelere bakıldığında ise, baş kısmından 40, göğüs kafesi 74, karın bölgesi 17, her tarafından 11. Ayrıca muayene edilen cesetlerden 3’ü donma, 33’ünde işkence, yani baş derisinin yüzülmesi, kadınların göğüslerinin kesilmesi, burun ve kulakların kesilmesi, kadınların cinsel organlarına ateş edildiği görülmüştür. Aynı zamanda gözlerinin çıkarılması, dişlerin kırılması, erkeklerin cinsel organlarının kesilmesi de tespit edilmiştir. 31 cesetin ise muhtelif bölgelerinde kurşun yaraları ve kesici aletlerin verdiği tahribat görülmüştür. 13 beden ise tamamen yanmıştır. 10 cesette ise kurşun dışında, savaş araçlarının üzerlerinden geçtiği tespit edilmiştir.
Hasanova Fitat; başına sert bir cisimle vurulduktan sonra, elleri bağlanıp gözleri çıkarılmıştır.
Memmedova Mehruze; önce gözleri çıkarılmış, sonra göğüsleri ve burnu kesilmiştir.
Memmedova Tamara Selim kızı; önce kurşun yarası almış, sonra gözleri çıkarılıp, göğüsleri kesilmiştir.
Aslanov İkbal Bahadır oğlu; önce vurulmuş, sonra gözleri çıkarılmış ve cinsel organı kesilip, bedeni yakılmıştır.
Hüseyinov Şakir Mustafa oğlu, İmani Ağayar, Memmedov Saday, Hüseyinov Allahverdi Kulu oğlu, Recebov Cebrayil Mehdi oğlu, Ferzaliyev Cahan Hümbet oğlu ve Kerimov Füruz da diri diri yakılmıştır.
Kerimova Firengül; göğsüleri, kulakları kesilmiş, gözleri çıkarılmış, sonra da bedeni doğranmıştır.
Azimova Dilara Seydulla kızı; göğüsleri kesilip, kurşunlanmıştır.
Selimov Bahadur; cinsel organı kesildikten sonra yakılmıştır.
Behbudova Süreyya Yusif kızı; cinsel organına defalarca ateş edilmiştir.
Kerimov Samuray; kıçına boş içki şişesi sokulduktan sonra gözleri çıkarılmış ve kurşunlanmıştır.
Ermeni eşkiyaları esir aldıkları insanlara karşı gayri insani davranmışlardır. Mesela, Hezangül Memmedova adlı bir kızın anlattıklarına göre, gözümün önünde önce babamın ayaklarına benzin döküp yaktılar. Milli ordunun iki askerinin diri diri başını kestiler. Esir düşen Hocalılı Seriye Talıbova ise gördüklerini şöyle anlatmıştır;“Bizi Ermeni mezarlığına getirdiler. Dört Ahıska Türk’ünü ve üç Azerbaycanlıyı, daha önce Türklere karşı savaşan bir Ermeninin kabri üstünde kurban gibi kestiler. Bundan sonra askerler ve eşkiyalar annelerinin gözü önünde çocukları işkence ederek öldürmeye başladılar. Sonra dozerlerin yardımı ile cesetleri dereye döktüler. İnsan şekline giren bu canilerin vahşilikleri bununla bitmemiştir. Onlar üzerinde milli ordunun üniforması olan iki Azerbaycanlı getirip, onların tornavida ile gözlerini çıkardılar.”
Kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlardan ibaret bir grup Karakaya tarafına gitmiş, askerlerin karşısında ormanda saklanmışlar. Onlar gece karlı ve soğuk havada sabaha kadar dayanıp gizlenmişlerdir. Sabah tan ağarırken soğuktan tir tir titreyen bu insanlar, ormandan çıkıp Ağdam tarafına hareket etmek isteyince ateşe tutularak katledilmişlerdir. Bu grubun içindeki bazı insanlar tesadüfen kurtulup Ağdam’a gelebilmiştir.
Başka bir grupta Abdal-Gülablı tarafına kaçmıştır. Onları da yolda, Ağbulak, Nahçivanik ve Dehraz köylerinin silahlı Ermenileri kuşatıp ateş açmıştır. Bu taraflarda hayli Azerbaycanlı öldürülmüş, 250 kişi esir alınıp, korkunç işkencelere maruz kalmıştır. Sadece 15 kadar kişi ölümden ve esir düşmekten kurtulup, akşama doğru Ağdam’ın Gülablı kasabasına ulaşabilmiştir.
Telaş ve korku içinde kaçan 300 kişilik bir grup da, büyük zorluklarla Ermenilerin yaşadığı Dehraz kasabasına gelmiş, ancak burada da onlar kuşatılmıştır. Gruptaki üç kişinin elinde av tüfeği vardır. Teslim olmak istemeyen Hocalılılar çatışma esnasında bir Ermeni makinalı tüfekçisini vurmuşlardır. Kurşunları bittikten sonra esir alınmışlar, Ermeniler öldürülen makineli tüfekçisine karşılık 10 kişiyi kurşunla öldürmüşler, kadın ve kızların başına korkunç musibetler açmışlardır.
Şunu da belirtelim ki, Hocalı’da Ermeniler kanlı kırgın yaptıkları gece de, Esgeran yakınlarındaki Karakaya olarak bilinen bölgede Hocalılıları kurtarmak için Ağdam’daki gönüllü birlikler Ermeniler ile ağır bir mücadeleye girişmiştir. Mesela, bu tür birliklerden birinde savaşan Canpolat Rızayev, Karakaya yakınlarındaki mücadelenin ilk zamanlarında isabetli atışları ile Ermenilerin 2 adet PDM’sini mahvettikten sonra Esgeran köprüsü yakınlarında düşman tankı ile karşı karşıya gelmiştir. O, düşmanın bu tankını da ortadan çıkarıp, 30 Hocalılıyı kurtarıp, karargaha getirmiştir. Sonra tankını Ermenilerin yaşadığı Nahçıvannik ve Esgeran taraflarına çevirmiştir. Ermeni eşkiyalar bu tarafta pusu kurarak Hocalılıları esir alıp, orada bulunan domuz ahırına toplamışlardır.
Canpolat arkadaşları ile birlikte cesaretle savaşmış ve 30 kadar Ermeni eşkiyasını mahvettikten sonra, domuz ahırına kapatılmış olan 100 kadar Hocalılıyı kurtarmıştır. Bundan sonra o, Rusların kullandığı PDM ile karşılaşmıştır. Bu vuruşmada halkının, toprağının hürriyeti uğrunda mücadele eden Canpolat Rızayev kahramanca hayatını vermiştir.
Ermeni katliamcıları bu şehirde yaşayan Azerbaycanlılara karşı, milli, ırki ve dini soykırım yaparak şehri tamamen yakmış ve dağıtmışlardır. Bu acı dolu gece de, halktan 613 kişi, ki bunların 63’ü çocuk, 160’sı kadın ve 70’i yaşlı kişi acımasızca öldürülmüş, 76’sı çocuk 487 kişi ağır yaralanmıştır.
1275 çocuk, kadın ve yaşlı esir olarak götürülerek, akıl almaz zulüm, tahrik ve hakarete maruz kalmıştır. Bunlardan 150’si hayatını kaybetmiştir. Daha sonra bunlardan 1125 kişiyi geri almak mümkün olmuştur. Bu katliam esnasında 7 aile tamamen mahvedilmiş, 25 çocuk anne-babasını, 224 çocuk ise anne ya da babasını kaybetmiştir. 200 kişinin ayakları soğuktan kangren olmuştur. Esir alınan 150 kişinin, ki bunlardan 68’i kadın ve 26 çocuğa bugün hala ne olduğu bilinmemektedir.
Vaktiyle Hocalı’ya sığınan Ahıska Türklerinden 7 kişi şehrin savunması esnasında hayatını kaybetmiş, 12’si esir alınmış, 86 kişiden ise hiçbir haber alınamamıştır. Ermenilerin Hocalı’daki vahşetlerini ifade eden sayısız vesikadan anlaşılır ki, Rus ve Ermenistan silahlı kuvvetlerinin, onların kontrolünde olan paralı askerlerin ve terörist grupların yaptığı katliamlar soykırım olup, uluslar arası hukuk kurallarına ve insan haklarına tamamı ile zıttır. Şunu da belirtelim ki, Hocalı katliamının dünya içtimayatına ulaşmasında, Ermenilere karşı Nahçıvannik kasabası yakınlarında yapılan savaşı kaydederken kahramanca canını vermiş, gösterdiği hizmetlerden dolayı Azerbaycan Milli Kahramanı adı ile ödüllendirilmiştir. Cesur, vatanperver insan olan Çingiz Mustafayev Hocalı’da gördüğü korkunç manzarayı şöyle tarif etmiştir;
“Yüzlerce insanın cesedinin ekseriyeti yakın mesafeden, başından kurşunlanmış 2 yaşından 15 yaşına kadar çocuk, kadın ve ihtiyar cesetleri. Cesetlerin durumundan anlaşılır ki, hiçbiri karşı koymaya, kaçmaya çalışmamıştır. Onları son derece soğuk kanlılıkla, vahşilikle katletmişlerdir. Her şeyden önce anlaşılır ki, bazılarını kenara çekip, tek tek öldürmüş, diğerlerini aileleri ile kurşuna dizmişlerdir. Birçok cesette yedi sekiz, hatta daha fazla kurşun yarası vardır. Bu kurşunlardan biri mutlaka kafaya isabet etmiştir. Yani, yaralananların işini bu şekilde bitirmişlerdir.
Bazı çocukların kulakları kesilmiş, erkeklerin çoğunun kellesi dağıtılmıştır. Yağmalanan cesetleri saymak mümkün değildir. Soykırımın nişaneleri olarak ilk defa iki helikopter, 28 Şubat’ta gelmiştir. Daha gökyüzünde iken 500 metrelik bir alanın insan cesetleriyle dolduğunun şahidi olduk. Aynı yerler Ermeni eşkiyalarının nezareti altında olduğundan pilotlar aşağı inmeye ihtiyat etmişlerdir. Buna bakmayarak biz yere indik. Helikopterden indiğimiz gibi ateş başladı. Bize refakat eden askerler önceden anlaştığımız gibi, cesetleri helikoptere yükleyip sahiplerine ulaştırmalı idiler. Lakin sadece 4 cesedi yukarı çıkarabildiler. Onları kınamak zordur. Gördüğümüz manzara çoğumuzun aklını başından almıştı. Kendimize gelemiyorduk. 2 Mart tarihinde yabancı gazetecilerle tekrar aynı yere gelince de, aynı vaziyetle karşılaştık. Cesetlerin çoğu daha iğrenç bir şekil almıştı. Cellatların, hergün vahşiliklerini devam ettirmekten zevk aldığı görülmektedir.”
Biz kendi inancımızı yitirmeyerek, memleketimizden, tuttuğumuz yoldan çekinmemeliyiz. Tuttuğumuz yol bizim manevi değerlerimize, adetlerimize, dinimize, tarihimiz dilimize sadakattir. Tuttuğumuz bu yol Azerbaycan’ın bağımsızlığıdır, milli istiktalidir, bağımsız Azerbaycan’ın bağımsız devlet gibi ebedi olmasıdır. Rus ordusu Hocalı’yı işgal edip Karabağ’ın kilidi olarak onu Ermenilere peşkeş çekmiştir. Aslında Moskova Hocalı’yı zehirli bir hançer gibi Azerbaycan’ın yüreğine saplamakla, ondan intikam almıştır.Lakin Hocalı’nın kanlı sükutu Azerbaycan’ı geriye döndürmemiştir. Ancak, yardımsız, sanki Allah himayesine sığınan halkımıza da destek veren olmamıştır. Geçmişte olduğu gibi, daha sonra da Ermenilerin koruyucu/arı varmış. Azerbaycan’ı kaybeden için de, kazanmak isteyen için de Ermeniler aynı derece de kıymetli imiş.Hocalı soykırımına göz yummak ile Azerbaycan’ın hakk işinin arkasında durmamak ile dünya düzenini değişenlerin de ikili standartlar ile hareket ettiği anlaşılmıştır. Bağımsızlık ve adalet kıtası olarak adlandırılan Amerika’dan dünya’ya yeni kaideler dikte eden ABD, Avrupa’ya liderlik iddiasında olan Fransa, Hocalı’daki soykırımı görmezden gelip, Ermenilerin sahte göz yaşlarına mendil tutmuşlardır.
Bütün bunlar Hocalı ağırlığına, Karabağ meşakkatlerine katlanıp, tarihin halkımız için bu amansız devrinden dersi doğru anlayarak, yakamızı kurtarmak çaresidir. Zannımızca, Hocalı soykırımının bütün dünyada tanınması ve suçluların cezalandırılması için biz daha çok çalışmalıyız.
KAYNAK: Doç. Dr. Boran Aziz, Hocalı Soykırımı, Çev: Doç. Dr. Sebahattin Şimşir, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul 2004