Nurettin Yıldız, İmam Hatip lisesinin ardından İlahiyat Fakültesine gitmiş, burada iki sene eğitim aldıktan sonra Mekke Üniversitesi’ne geçiş yapmış ve burada Usul-i Fıkıh bölümünü bitirmiş olmasına rağmen ülkesine dönmeyip uzun yıllar Mekke’de kalmış ve 1990 yılına kadar ülkesine dönmemiş bir isim.
Bilindiği gibi İngilizler Suudi ailesine bir devlet kurarak (Suudi Arabistan), buraları ve üzücü ki Mekke ve Medine ahalisini bile ekseriyetle Vehhabileştirdiler. Zaten Vehhabiliği de İngilizler kurdular. İngiltere 1945 yılına kadar dünyanın süper gücü olan bir devletti. Osmanlı’yı tamamen yıkıp hilafeti de tamamen kaldırana kadar akıl almaz istihbarat oyunları gerçekleştirdi. Vehhabilik bunlardan sadece biri… Vehhabilerin en belirgin alametleri;
* Şefaati inkar etmeleri
* Kabir ziyaretlerini yasaklamaları
* Tevessül (vesileyi) inkar etmeleri
* İbn-i Teymiyye denilen, önceleri genç yaşında büyük Hanbeli alimi olan hatta mezhep içi müctehid seviyesine yükselen ama maalesef sonradan sapıtan ve İslam devleti tarafından kendisine verilen zindan cezaları içinde vefat eden, haşa Allah’a cisim, mekan isnad eden, şefaati ve bir çok İslami rüknü inkar eden, bazı sahabeleri tekfir edip kafir diyen nasipsizi büyük alim bilmeleri. Hatta İbn-i Teymiyye’den büyük kimseyi tanımamalarıdır.
Nureddin Yıldız, Mevdudi ve Seyyid Kutub adlı iki bid’at ehlinin kitaplarının okunulabilir olduğunu söylüyor ve hiç kimse hatasız değildir, onları da hatasıyla kabul edeceğiz diyerek, bid’at ehlinin mikroplu düşüncelerinin, ehl-i sünnet müslümanlara bulaşmasına adeta cevaz veriyor ve yardım ediyor. İşte, aşağıdaki ekran görüntüsünde Mevdudi’yi hem eleştiriyor gibi görünüyor, hemde sahipleniyor.En sonunda da kabul edilebilir ve muteber bir şahsiyet gibi yorumda bulunuyor.
Oysa bid’at ehli hakkında nakledilen hadis-i şeriflerde, bid’at ehline asla taviz verilmemesi ve kabul edilmemesi buyruluyor.Ancak, bu hadis-i şerifler, Nureddin Yıldız tarafından neden görmezden geliniyor? Bu hadis-i şerifleri bilmiyor olamaz. Peki neden bu tarz düşünce ve yorumlarla bid’at ehlini müslümanlara sevdirmeye ve sanki kabul ettirmeye çalışıyor? Hz. Osman’a dil uzatmış olan Seyyid Kutub gibi bir bid’at ehlinin tefsirini neden reddetmiyor? Nureddin Yıldız’a Mevdudi ve Seyyid Kutub’un Fi zilalil Kur’an adlı tefsirini kabul eder mahiyette cevap veriyor? Gerçek bir ehli sünnet alimi bu cevabı veremez. İşte o sorunun ve Nureddin Yıldız’ın verdiği cevabın ekran görüntüsü…
Bakın aşağıdaki ekran görüntüsünde yine çok garip ve mezhepsizlere laf kondurmayan bir tarzda cevap veriyor.Ayrıca konuyu alakası olmayan yerden bağlayarak kafa karışıklığına sebebiyet veriyor;
Şimdi, Nureddin Yıldız’ın burada verdiği cevaba bakalım.Aşere-i mübeşşereden bahsediyor.Yani daha dünyada iken, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından cennetle müjdelenen 10 sahabeden bahsederek konuyu başka yere çekiyor.Soruda; Mevdudi ve sapkın mezheb, Vehhâbiliğin kurucusu Muhammed bin Abdulvehhab’ın itikadi olarak sapkın olup olmadıkları soruluyor.Ancak Nureddin Yıldız, işi cennete mi cehenneme mi gitti diye sorulmuş gibi cevaplayarak, bid’at ehlinin deşifre edilmesine taktiksel olarak set çekmeye çalışıyor gibi bir izlenim veriyor.Soruda bu adamların itikadı sıkıntılı mı değil mi diye soruyorlar, bu adamlar cennette mi yoksa cehennemde mi diye sormuyorlar. Bu tarzda verilen bir cevap, bid’at ehline reddiye yapılmasının önüne set çeken bir açıklamadır. Bu cevap; Bid’at ehli ile oturmayın, bid’at ehli hastalanırsa ziyaretine gitmeyin, bid’at ehli vefat ederse, cenazesine bile katılmayın buyuran, Allah Rasulüne, (sallallahu aleyhi ve sellem) mezhep imamlarına ve müctehidlerin emir ve tavsiyelerine itaatsizlikten başka birşey değildir. Gerçek sevginin ise iki alameti vardır. Bunlar; ” Sadakat ve İtaattir. ”
Bid’at ehli ile ilgili bazı hadis-i şerifler
(Her bid’at sapıklıktır.) [Müslim]
(Bir bid’at çıkaranın namazı, orucu, haccı, umresi, cihadı, tevbesi, farzı, nafilesi ve hiçbir iyiliği kabul olmaz, hamurdan[yağdan] kıl çıkar gibi, dinden çıkması kolay olur.) [İbni Mace]
(Allahü teâlâ, bid’at ehlinin ne duasını ne zekatını ne haccını, ne namazını, ne de sadakasını kabul eder, yağdan kıl çıkar gibi dinden çıkar.) [Deylemi]
(Bid’at ehli, bid’atini Allah rızası için terk etmedikçe, hiçbir ameli kabul olmaz.) [Deylemi, İbni Neccar, Ebu Nasr, İbni Ebi Asım]
(Bid’at ehlinin tevbesi, bid’ati bırakana kadar kabul olmaz.)[Taberani] (Tevbesi kabul olmaz demek, bid’at ehli, bid’atinden sevap beklediği, iyi bir iş yaptığını sandığı için tevbe etmeyi düşünmez. Bu bid’atten vazgeçmediği için de ibadeti kabul olmaz.)
(Bid’at ehlinin hiç biri Sırattan geçemez, Cehenneme düşer.)[İbni Asakir]
(Bid’at çıkarıp, onunla amel edenlere lanet olsun.) [Dare Kutni]
(Bid’at çıkarana da, onu himaye edene de lanet olsun.) [Buhari]
(Bid’at ehlini beğenmeyenin kalbi, iman ile dolar.) [Gunye]
(Bir zaman gelir, sünnetim unutulur, bid’atler çıkar. Sünnete uyanlar garip olur, yalnız kalır. Bid’atlere uyan ise, kendilerine çok yardımcı bulur.) [Şir’a]
(Amellerin en hayırlısı farzlar, en kötüsü de bid’atlerdir.)[Beyheki]
(Bid’at ehli, yaratıkların en kötüsüdür.) [Ebu Nuaym]
(Bid’at ehline sert davran! Allahü teâlâ, onlara düşmandır.) [İbni Asakir]
(Ümmetim gruplaşacak, bid’atlere bulaşacak, tıpkı kuduzun ısırıp da, kuduranda hiçbir yer kalmayıp her tarafını sardığı gibi, bu bid’at de onların her hallerine bulaşacaktır.) [Ebu Davud]
(Ümmetim 73 fırkaya ayrılır, [bid’at ehli olan] 72’si Cehenneme gider. Yalnız bir fırka kurtulur. Cehennemden kurtulan fırka, benim ve Eshabımın gittiği yolda gidenlerdir.) [Tirmizi] (Bu fırkanın ise, Ehl-i sünnet vel-cemaat olduğu icma ile bildirildi.) [Mektubat-ı Rabbani, Hadika]
Ahmed bin Muhammed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki:
Fırka-i naciyye, bugün dört mezhepte (Hanefi,Şafii,Maliki ve Hanbeli mezheplerinde) toplanmıştır. Bu zamanda bu dört hak mezhepten birine uymayan, bid’at ehlidir. (Tahtavi)
(Bid’atler yayıldığı zaman ilmi olanlar bunu açıklasın. Eğer açıklamayıp ilmini gizlerse, Allah’ın indirdiği Kur’anı gizlemiş olur.) [İbni Asakir]
(Bid’atler çıkınca âlim ilmini açığa çıkarsın! İlmini açıklamayana lanet olsun!) [Deylemi]
İmam-ı Malik hazretleri, (Bid’at ehlinin şahitliği kabul olmaz) buyurdu. O halde bid’atlerden çok sakınmalıdır.
İşte bid’at ehli hakkında Allah Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdukları bunlar…
Nureddin Yıldız kendi sitesindeki bir yazısında “Ehli sünnet Alimleri ibni teymiyeyi neden tenkid ediyor, İbni Teymiye’ye Nasıl Bir Gözle Bakmalıyız?” diye soran bir okuruna şu cevabı veriyor;
Görüldüğü üzere, Nurettin Yıldıza göre Ehli Sünnet âlimlerinin hepsi birleşmiş ibni Teymiyeye iftira atıyorlarmış! Teymiye Ehli Sünnet âlimlerinin rahatlarını bozmuş! Ehli Sünnet Alimleri yaygara yapan, ümmetin bölünmüşlüğünden zevk alanlarmış! Ehli sünnet âlimlerinin sözü ayet-hadis değil yani kendi hevalarından konuşuyorlarmış! Ehli Sünnet âlimlerini de tenkid edenler varmış (onları tenkid etmeye çalışanlar da kendisi gibi vehhabi kafalılar)Teymiyenin kitaplarında İslama aykırı yazılar yokmuş!Nurettin Yıldız, Peygamberlerin ya da velilerin (yüzü suyu) hürmetine Allah’tan bir şey istemenin caiz olmadığını idda eder. Hatta buna şirk diyen alimler (!) olduğunu iddia eder. İbn-i Teymiye gibi sapıkların babası olan bir kişiye; “şeyhülislam ve müctehid” diye hürmet eder. İbn-i Teymiye hayranıdır. İbn-i Teymiye’yi müctehid kabul eder. İbn-i Teymiye’yi, İkinci Bin Yılın Müceddidi İmam Rabbani Hazretleri (k.s.) ile bir tutar. Seyit Kutup gibi bazı sapık alimleri (!) övmesine karşın bazı Ehl-i Sünnet alimlerini ise sapıklıkla itham eder. Tasavvufa ve tarikatlara kötü bakar. Konuştuğu zaman ayet hadisten ziyade nefsine göre konuşur. Bir dönem Mustafa İslamoğlu’nun kanalı olan Hilal Tv’de program yapmıştır.Nurettin Yıldız, Senabil Vakfı kurucusu. Ayrıca, Senabil Vakfı mensuplarının kurdukları Sosyal Doku Vakfı ile de bağlantılıdır. Ayrıca www.fetvameclisi.com da bu gruba ait önemli sitelerden…
Sitede ilk önce göze çarpan husus, Nurettin Yıldız’ın Vehhabiler ile Sünniler arasında ciddi sorunlara yol açan meselelerde net ifadeler kullanmamış olması. Yaklaşık 5 dakikalık bir video fetvada, Kabir ziyaretinin caiz olup olmamasına dair net tek bir ifade yok. Dinleyenin istediği tarafa çekeceği yuvarlak, taktik cümleler. Samimi bir ilim adamına yakışmayacak, dinleyen ehli sünnet müslümanları, kendisi hakkında, “bu adam ne yapmaya çalışıyor? ” zannına sevk edecek hiç hoş olmayan bir üslup… (1)***
Anlayamayanlar için daha da açıklayıcı olalım. Bakın ” Nureddin Yıldız ” adlı hocaya karşı, şahsım olarak hep hüsnü zan beslemeye çalışmış ve ona karşı itidalli davranmaya çalışmışımdır. Nureddin Yıldız’ın, İbni Teymiyye hakkında övücü sözler söylemesini, bizim yanlış anlayabileceğimizi düşünerek birşey dememiştik.Ancak gelinen noktada, bugün bile İbni Teymiyye’yi övücü sözleri söylemesi, ona müctehid ve şeyhülislam demesi. Onu İmam-ı Rabbani gibi büyük bir müctehidin denginde görmesi, Ehl-i sünnet vel cemaat’e göre kabul edilemez.***
” Hz.Ali çocukken iman etmiştir. Bu yüzden imanı sahih değildir. ” diyen İbni Teymiyye’yi bilmeden savunmak cahilliktir. Ama bunu ” Nureddin Yıldız ” adlı hoca elbette bilmeyecek birisi değildir. Netice de kendisi İbni Teymiyye’nin birçok kitabını okuduğunu Fetva Meclisi adlı sitesinde, ibni Teymiyye hakkında sorulan bir soruda belirtmiştir.
Ayrıca İmam-ı Gazali, İbni Battuta, ibni Hacer-i Mekki, İmam-ı Sübki, İbn-i Teymiyye’nin kendi oğlu Abdulvehhab,İmam-ı Şarani, İmam-ı Süyuti, Şeyh-ül-İslam Mustafa Sabri Efendi gibi birçok muteber ve devrinin en büyük alimleri; İbn-i Teymiyye hakkında reddiyeler yazmış, onun dalalette ve sapkınlıkta olduğunu açıkça bildirmişlerdir. Gelinen bu nokta da hala İbni Teymiyye’yi savunan Nureddin Yıldız’ı dinlemenizi kesinlikle tavsiye etmiyorum.
Nureddin Yıldız’ın süslü ve hoşa giden sohbetleri, dıştan bal gibi çok tatlıdır ama bal katmanının altında ve sohbetin özünde itikadi açıdan tehlikeli ve öldürücü bir zehir vardır. Dikkat edin kardeşlerim ! Gerçek ehl-i sünnet alimlerinden hiçbirisi İbn-i Teymiyye adlı sapkını övmemiştir. Ayrıca Nureddin Yıldız’ın Vehhabi ve Selefilerden etkilenmesi kuvvetle muhtemeldir. Çünkü senelerce Suudi Arabistan’da kalmış ve orada eğitim görmüştür.
***Ayrıca İmam-ı Sübki, Nebras haşiyesinde bildiriliyor;” Kitab-ül Arş onun(İbn-i Teymiyye’nin) en çirkin kitaplarındandır. Ona Şeyh-ül-İslam diyenin kâfir olacağını söyleyen âlimler vardır. ”
***
İbni Teymiyye kimdir? Detaylar için: https://www.sadecegercek.net/2013/12/ibniteymiye-kimdir.html
Şimdi son sözüm şu; Bizim tavsiyemizi dinleyecek olanlara sesleniyorum. Nureddin Yıldız’dan kesinlikle uzak durun, kitaplarını okumayın, sohbetlerini dinlemeyin. Dinlenecek başka alimler var, okunacak bir sürü güzel dini kitaplar var. Bakın bu sözlerimiz kıskançlık, karalama, iftira, hakaret veya çekememezlik değil, geçmişte birçok büyük alim bid’at ehline sevgi beslemek bir tarafa dursun, onlarla aynı ortamda bile oturmayın buyurmuşken, Nureddin Yıldız’ın yaptığı ehl-i sünnete terstir. Ayrıca araştırdıkça göreceksiniz ki tevil edilip hayra yorulamayacak kadar kati hataları ya da kasıtlı taktiksel yönlendirmeleri vardır Nurettin Yıldız’ın…
Bir takım kimseler ölülere Kur’an okunmayacağını, bir faydasının da olmayacağını iddia ediyorlar. Delil olarak aldıkları ayet şu:“Kur’an ölüler için değil, diriler için inmiştir.”(Yasin 70) Bu ayeti okuyup ölülere Kur’an okumanın dinde yerinin olmadığını söylerler.
Nasıl delil ama !
Adamların delil olarak aldığı ayete bakınız! Rabbimiz buyuruyor ki: “Kur’an-ı Kerimi ölülere indirmedim, dirilere indirdim” Onlar da diyor ki: Kuran’ın ölülere okunmaz.İnmek ne demektir?Bakınız diğer ayetler, bu ayet-i kerimeyi nasıl da tefsir ediyor:
“Biz onu, akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik.” (Yusuf 2)
“O peygamberleri) apaçık belgeler ve kitaplarla gönderdik. İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı indirdik.” (Nahl 44)
“(Ey Habibim!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.” (Nahl 89)
Bu konuda bir çok ayet-i kerime mevcuttur. Hepsini bir araya toplayı değerlendirdiğiniz zaman anlarsınız ki, “Kur’an dirilere; amel etmeleri, öğüt almaları, ibret almaları, düşünmeleri” için gönderilmiştir. Ölüler Kur’an ile amel edemezler, öğüt alamazlar, hükmünü yerine getiremezler… Bu dirilerin yapması gereken işlerdir. Dolayısıyla Kur’an ölülere değil dirilere indirilmiştir. İşte bu açıdan ölüye bir faydası yoktur.
Zaten ayetin tam manası: “(Aklen ve fikren) diri olanları uyarması ve kâfirler hakkındaki o sözün (azabın) gerçekleşmesi için Kur’an’ı indirdik.”tir.
Ölüye Kur’an okunur mu ?
Öncelikle şu hususu bir açıklığa kavuşturalım. Bizim ölülere yaptığımız dua, istiğfar onlara ulaşıyor mu, onlar için fayda sağlıyor mu? Rabbimiz buyuruyor ki: “Onlardan sonra gelenler; Rabbimiz! Bizi be bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla….” (Haşr 10)Ayeti kerimede görüldüğü üzere Allahu Teala “bizden önceki iman eden” ölmüşlerimize dua etmemizi öğretiyor…
Resulüllah Efendimizin de bu konuda yol gösterici bir hadisi vardır. Ebu Useyd Malik ibni Rebia es-Sâidî (Radıyallahu anh) şöyle dedi:
Bir gün biz Resulüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in huzurunda otururken, Selemoğulları kabilesinden bir adam çıkageldi ve:
-Ya Resulallah! Anamla babam öldükten sonra onlara yapabileceğim bir iyilik var mı?Diye sordu. Resul-i Ekrem şöyle buyurdu:
“Evet! Onlara dua eder, günahlarının bağışlanmasını dilersin, vasiyetlerini yerine getirirsin, akrabasını koruyup gözetirsin, dostlarına da ikramda bulunursun” (Ebu Davud, Edeb, 120; İbni Mace, Edeb, 2)
Evet, demek ki ölen bir Müslümanın arkasından dua etmek ona fayda veriyor… Peki, Kur’an okunur mu?
Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:
“Ölülerinize Yasin Suresi’ni okuyunuz” (Ebu Davud Cenaiz, 24; İbni Mace cenaiz, 4; Nesai)
Bu hadis-i bir sahabeden geldiği için reddedenler olabilir veya manasını “ölüm esnasında” olarak tevil edenler olabilir ancak bir çok hadis alimi bunu hasen kabul etmiştir ve ölüye Kur’an okunacağına delil olarak almıştır. Ve şu hadis-i şerif de bunu destekleyici mahiyettedir:
“İçinizden birisi öldüğü zaman, onu durdurmayınız ve onu kabrine koyma hususunda acele ediniz. (Sizden birisi de) Ölünün başucunda Fatiha suresini, ayakucunda da Bakara suresinin sonunu okusun” (Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, XII 340, Beyhaki, Şu’abu’l-İman, VII, 16 H. NO: 9294)
Yine şu rivayet, bu hadislerin manasını güçlendirmiştir:
Sahabeden Leclac (Radıyallahu anh) oğluna vasiyette bulunurken şöyle demiştir:
“Oğulcuğum! Ben öldüğüm zaman beni mezara göm! Beni mezarıma koyduğun zaman şöyle söyle: Bismillahi ve alâ milleti Resulüllah. Sonra da üzerime toprak atarak onu düzle. Daha sonra da, başucumda Bakara Suresi’nin baş tarafını ve son kısmını oku. Zira ben Hazreti Peygamber’in böyle dediğini duydum.” (Taberani, XIX, 220, 221; İbn-i Asakir, Tarihu dimeşk, XXXXX, 292; Beyhaki, IV, 56)
Ahmed b. Hanbel de şöyle demiştir:
“Kabristana girdiğinizde Ayet’l-Kürsi ve üç defa ihlas suresini okuyarak şöyle dua ediniz: “Allahım! Onun ecrini şu kabir halkına ulaştır” (ibn Kudame)
Bütün bunlar ölünün ardından Kur’an okunmasına ve sevaplarının hediye edilmesine kafi gelen delillerdendir. Meşhur bir hadis-i şerifte ölünün üç şey ile amelinin kesilmeyeceği bildirilmiştir. 1-İnsanların faydalanacağı bir hayır, 2- Hayırlı bir evlat 3- Faydalanılan ilim… (Dârimi, Mukaddime, 46)
Hayırlı bir evlat neden ölüye faydalı olsun ki? Ya da arkada bırakılan bir ilim neden ölünün defterine yazılsın?
Demek ki hayırlı bir evladın besmelesi, güzel ameli, hayırlı işinden bir hisse ölü ebeveynin amel defterine de yazılıyor. Böyle olduğu halde o evladın okuduğu ve ruhuna hediye ettiği Kur’an nasıl yazılmasın ki?
Haşr 10’da belirtildiği üzere dualarımız onlara ulaşıyorsa, okuduğumuz Kur’an-ı Kerimler neden ulaşmasın?
Bunun aksinde Peygamber Efendimizden ve sahabelerinden de bir rivayet yoktur… Ölünün arkasından Kur’an-ı Kerim okunabilir, istiğfar edilebilir, onun adına hayır yapılabilir. (2)