Sultan İbrahim’in son saltanat yılında Sadrazamlıkta bulunmuş, cesedinin parça parça kesilerek dağıtılmasından sonra Hezarpâre (binbir) diye anılan Osmanlı Vezirlerindendir. İstanbul’da doğdu.
Tavşantaşı’nda bir sipahinin oğlu olup, iyi ve çabuk yazı yazdığı için önce, defterdar Ömer Efendi’ye, sonra Sadrazam Kara Mustafa Paşa’ya katılarak; Tezkereci, Mevkufatçı ve Defter Emini olmuştur. 1646’da Vezir rütbesi ile Defterdar olmuş, bir yıl sonra Sadaret kaymakamı, bir ay kadar sonra da Sadrazam olmuştur. Aynı zamanda saraya damat da olan Ahmet paşa, Sultan İbrahim’in israflarına para yetiştirmek, özellikle padişahın samur merakından dolayı herkesten kürk vergisi almak ve bu nedenle makamında kalabilmek için büyük memurlukları fazla para verenlere kayırması halkın nefretine neden olmuştur. Sultan İbrahim’in tahttan indirilmesi ve öldürülmesinden sonra çıkan isyanda Cellât Kara Ali tarafından boğularak öldürülmüştür. Bazı ayak takımı zorbalar da Ahmet Paşa’nın ölü bedenini, mafsal ağrılarına ilaçtır diyerek parça parça kesip dağıtmışlardır.
Kara Ali, Osmanlı cellatlarının en ünlüsüdür. 17. yy’ın ortalarında yaşadı ve yaklaşık çeyrek yüzyıl cellatbaşılık yaptı. Cellat Usta Süleyman’ın çırağı olarak mesleğe başladı. Pek çok cellat gibi Çingene asıllı olduğu sanılmaktadır. İri yarı bir adam olan Kara Ali, yaz kış yarı çıplak dolaşır, sağ omzunda çapraz takılmış yalın bir kılıç taşırdı. Kuşağından kement ve çeşitli işkence aletleri sarkar, bu görünümü ile etrafa dehşet saçardı. İdam edilen kişinin giysileri ve üzerindeki parası celladın hakkı olduğundan, Kara Ali’nin kurbanlarının kim olduğunu dahi merak etmeden büyük bir soğukkanlılıkla görevini yaptığı söylenirdi. Şair Nef’i, Sadrazam Hezarpare Ahmed Paşa ve Sultan İbrahim Kara Ali’nin boğduğu ünlü kişilerden birkaçıdır.
Kara Ali’nin yalnız, Sultan İbrahim’in ölümünde (1648) soğukkanlı davranamadığı rivayet edilir. 1664′te ölen fakat ölüm sebebi bilinmeyen Kara Ali diğer cellatlar gibi isimsiz bir mezarda terk edildi. Cellatların mezar taşlarında hiçbir şey yazmaz. Bu, maktulün geride kalan yakınlarının mezarları tahrip etmesi ya da mezar taşındaki bilgilerden yararlanarak celladın geride kalan akrabalarına ulaşıp zarar vermesini önlemek içindir. Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte normal faniler de bu mezarlığa gömülmeye başladığından, artık cellatlar ile sıradan halk iç içe ebedi uykusunda birlikte yatmaktadır. Sultan Abdülmecit döneminde sarayda cellat bulundurulması geleneğine son verilmiş ve Cellatlar Ocağı da zamanla tarihin tozlu sayfaları arasında kaybolup gitmiştir.
Osmanlı tarihinde adı en bilinen cellatlar ise 17. yüzyılda Kara Ali, onun yamağı Hammal Ali ve Kara Ali’nin ardından baş cellat olan Süleyman’dır. Evliya Çelebi anılarında Kara Ali’nin portresini çizerken yüzünde nur kalmamış adam betimlemesini kullanmaktadır. Osmanlı’da cellatlık mesleğinin tepe noktası kabul edilen Kara Ali’yi üne kavuşturan ise Sultan İbrahim’in katliydi. Kara Ali, Sadrazam Sofu Mehmet Paşa’dan aldığı buyrukla eski velinimeti Sultan İbrahim’i infaz etmek için bulunduğu hücreye girmiş, ancak haykırışlarına dayanamayınca hücreden kaçmıştı. Fakat Sadrazam Sofu Mehmet Paşa tarafından dövüle dövüle tekrar odaya girmek zorunda kalan Kara Ali, gözyaşları içinde eski velinimetini boğarak infaz etmek zorunda kalmıştır.